Tüm dünyada adeta bir yerlerden düğmeye basılmışçasına, (ABD, İngiltere, Hindistan, İsrail , ve bunların dümen suyundan giden diğer) İslam Düşmanlarının aldığı bir kararın tezahürü olduğu aşikar olan Müslümanlara dünyanın her tarafında komplike bir taarruza geçildiği görülmektedir.
Ortadoğu’daki 22 ülkenin sınırlarının değişeceği yolunda 1990’lardan itibaren yaygınlaşan söylemlerin hayata geçirilmesi kapsamında son 33 yılda sahneye konulan olayları iyi analiz etmek zorundayız.
19. yüzyılda Amerika’nın Eflatun’u olarak ün yapan, 1850 yılında Mason olan Albert Pike, sonrasında büyük üstad oldu. Hâlâ ABD'nin en etkili ve bilinen Masonu olarak kabul edilen Albert Pike, daha sonra İtalya’yı karıştıracak olan Mazzini'ye 1871’de yazıldığı mektupta:
“Aydınlanmacı düşüncenin amacına ulaşması için öncelikle bir dünya savaşı çıkarmalıyız. Bu sebeple; Rusya'da Çar'ı(Çarlığı) zayıflatıp, ateizmi ve Komünizmi hakim kılmalıyız. Casuslar vasıtasıyla Britanya İmparatorluğu ve Alman İmparatorluğu arasında gerginliği körükleyerek savaşa zemin hazırlamalıyız ve çıkaracağımız Birinci Dünya Savaşı sonrası, Komünist düzeni iyice inşa etmeliyiz ki, tüm hükûmetleri yıkabilelim ve tüm dini düzenleri zayıflatabilelim. Ardından İkinci Dünya Savaşı'nı çıkarmalıyız ve bunu gerçekleştirmemiz için; Faşistler ve Siyonistler arasında savaşla sonuçlanacak bir gerginlik oluşturmalıyız. İsimleri Nazi olacak olan Faşistleri, savaş sonunda yok etmeli ve savaş sonrası Filistin'de Yahudilerin ana unsur olacağı İsrail Devleti'ni kurmalıyız. İkinci Dünya Savaşı sürecinde Uluslararası Komünizm mutlaka Hristiyanlığı dengeleyecek bir güce ulaştırılmalı. Toplumlara ölçülü bir şekilde Son Çöküşü yaşatacağımız zamana kadar bu denge bizim için gereklidir. Üçüncü Dünya Savaşı'nı çıkarmamız için; İslam Dünyasının liderleri ve Siyonistler arasında ajanlarımız vasıtasıyla, ayrı düştükleri konular üzerinden gerginlik çıkarmalıyız ve bu savaş, Müslüman Arap Dünyası ve İsrail Devleti'nin birbirlerini yok edecekleri şekilde dizayn edilmeli. Bu hengame içinde diğer milletleri bu konuda, fiziksel, ahlaki, ruhsal ve ekonomik olarak çökmeleri için mücadeleye zorlamalıyız. Her şeyi yok etmek ve yıkmak isteyen Nihilist kitlelerin ve Ateistlerin önlerini açmalıyız ve müthiş bir sosyal çöküş provoke etmeliyiz ki böylece bu kanlı kargaşa ve vahşetin doğurduğu korku içinde mutlak ateizm etkisi ortaya çıksın. Böylece insanlar her yerde vahşi devrimci azınlığa karşı kendilerini savunmak zorunda kalacaktır. Daha sonra İnsanlık Medeniyeti, bu vahşi yok edicileri imha edecek. Birçok kişi Hristiyanlık'ta hayal kırıklığı yaşayacak. İnsanların kimileri bu sürecimiz tamamlandığında artık herhangi bir kutsal kitabı veya herhangi bir kişiyi yol gösterici olarak seçmek yerine Deizm'i tercih edecek. Ama bir düşünceden ötürü endişe duyacaklar. Bu endişelerinin sebebi; nereye itaat edecekleri, neye yönelecekleri, hangi felsefenin ve hangi hukuk kurallarının uygulanacağı konusu. Bizler bu aşamada evrensel bildiriler yoluyla Lucifer'ın Saf Doktrininin ışığını insanlara vereceğiz. Bu doktrin, sonunda tüm insanlık içinde Genel Dünya Görüşü hâline gelecek ve ona teslimiyet içinde olacaklar. Hristiyanlık ve ateizmin fethedilmesi ve aynı zamanda yok edilmesinden sonra insanlık evrensel dünya görüşünü kabul edince buna karşı birtakım Muhafazakâr hareketler ortaya çıkacaktır.” demektedir.
Bu mektuba bakılırsa, sanki Pike’ın 200 yıl kadar önce yazdıkları kehanet hayata geçiriliyor gibi geliyor insana. Adeta, son 30 yıldır İslam Toplumlarına karşı sosyokültürel, asimetrik, konvansiyonel, hibrit bir 3. Dünya Savaşı sahnelenmektedir.
Dünyanın gözleri önünde İslam beldelerinde insanlar pervasızca katledilmekte, topraklarından sürülmektedir. Bunun son örneği Gazze / Filistin’dir. Bunun yanında Myanmar’da, Keşmir/Hindistan’da, Doğu Türkistan Uygur/ Çin’de milyonlarca Müslümanın, inançlarına uygun yaşama hakları ellerinden alınmakta, camileri yıkılmakta – yakılmakta, topraklarından sürülmektedirler. Yetmiyormuş gibi, Müslüman aleminin önde gelen bir üyesi kabul edilen İran, göstermelik İsrail ve ABD karşıtlığı perdesi altında, her geçen gün Şii yayılmacılığını küresel emperyal seviyelere çıkarmaktadır. Güney ve Güneydoğu sınırlarımızda istikrarsızlığa katkıda bulunmakta; Suriye’deki – Irak’taki Sünni Müslümanlara zulüm – işkence – baskı uygulayarak topraklarından göç etmesine sebep olmaktadır. Son olarak, sanki dünyada hiçbir İslam düşmanı devlet kalmamış gibi, komşusu, ülkemizin en önemli müttefiki Pakistan’a saldırmıştır.