Avrupa ve ABD yol ayrımına doğru hızla ilerliyor…
Trump, sahip olduğu muazzam gücü tüm dünyaya kabul ettirme adına beynelmilel hukuku, ülkelerin bağımsızlığı ve egemenlik hakları, ayrıca toplumların kendi kaderini tayin etme hakkı ile barış, huzur ve güven adına önemli değerleri kimsenin hayal bile edemeyeceği şekilde ihlal etme girişimleri gerçekten endişe vericidir.
İstikrarsızlığa kapı aralayan ve kaos ortamına sebep olacak olan Trump’ın yanlış politikalarında en çok dikkati çeken ise ABD’nin düşmanlarından ziyade dostlarını hedef almasıdır.
ABD ve Rusya’nın üst düzey yetkililerinin Ukrayna savaşını görüşmek üzere Suudi Arabistan’da bir araya geleceği zirveye Avrupa ve Ukraynalı siyasetçilerin çağrılmaması Transatlantik ittifakının içerisinde bir takım ayrılıkların varlığını su yüzüne çıkardı.
AB’nin, ABD’nin bağımlılığından kurtulma adına ortak dış ve güvenlik politikası oluşturma girişimleri, ABD ile AB arasındaki yol ayırımının derinleşmesine sebep oldu.
Bilhassa SSCB’nin dağılması sonrasında ise Avrupa’da ABD’nin buyrukçu müdahaleleri ve askeri varlığı ile Transatlantik ilişkilerinin geleceği konusunda soru işaretleri oluşmaya başladı.
Almanya’nın Münih kentinde düzenlenen 61. Münih Güvenlik Konferansı’ndaki tartışmalar, Amerika ile Avrupa arasında gizli tutulan ve bir yol ayırımına dönüşen görüş ayrılıklarının perde arkasındaki çarpıcı ve de şaşırtıcı detaylarını gün yüzüne çıkardı.
Bir yandan Trump’ın Avrupa ülkelerine ilave vergilerle Avrupa ekonomisini hedef alması, diğer yandan Ukrayna krizini çözmek için Rusya ile bağlatılacak görüşmelere Avrupa’nın dışlanması sonrasında ABD Başkan Yardımcısı J.D. Vance’ni ‘Münih Güvenlik Konferansı’ndaki Avrupalıları aşağılayan, azarlayan hatta tehdit içeren konuşması Avrupalı liderleri bundan sonra “ABD ile mi, ABD’siz mi?” sorusuna cevap bulmaya yönetti.
*
Ukrayna krizinden bu yana Beyaz Saray’daki yaklaşım, “Ukrayna olmadan ve AB’nin onayı alınmadan Rusya ile hiçbir görüşme yapılamaz” şeklindeydi.
Ancak görünen o ki Trump’ın başkan olmasından sonra bu yaklaşım değişti.
Avrupa liderleri, masada Ukrayna olmadan ve Avrupa’nın onayı alınmadan Ukrayna hakkında karar alınamaz, Rusya ile görüşülemez kararına rağmen Avrupa ve Kiev’i devre dışı bırakan Trump’ın Putin ile görüşecek olması aşılması zor bir krize sebep oldu.
Çünkü ABD Başkanı Trump için, şu anda Ukrayna’nın doğusunun kana bulanmış toprakları kimin kontrol ettiği veya edeceği değil, onun için önemli olan yer altında yatan zengin toprak elementlerine kimin sahip olacağıdır.
Artık, ok yaydan çıktı. ABD ile AB arasında başlayan ve güç ve ekonomik savaş ile itibar mücadelesi daha uzun bir süre devam edeceği gibi bölgede ve küresel düzeyde önemli yeni yapılanmaları da beraberinde getireceği kuvvetle muhtemeldir.
ABD, Avrupa’nın katılımı olmaksızın Rusya ile barış görüşmelerine devam ederken, Avrupalı liderler de Trump yönetiminin kaotik hamlelerinin ardından Avrupa için bir eylem planı hazırlamayı amaçlayan acil bir zirve için Fransa’nın başkenti Paris’te bir araya gelmesi Amerika’ya cevap niteliğindeydi.
Macron’un hamlesiyle gerçekleşen Paris Zirvesi bir Avrupa cephesinin yeniden inşasını ve Avrupa’nın, Ukrayna’nın kaderinin belirlenmesinde sadece seyirci kalmamasını sağlamayı amaçlıyor.
Şimdi asıl soru şu:
Paris zirvesi Trump’a geri adım attırabilecek mi ve Avrupalı liderlerin Ukrayna krizini aşmak için oluşturulan masaya katılımını saylayacak mı?
Bu soruların cevabı zamanda saklı ancak Avrupa’da Trump ve Amerikan karşıtlığı hızla artmakta olduğu ise bir gerçektir.
Bertelsmann Stiftung Vakfı tarafından yapılan bir ankete göre, Avrupalıların çoğunluğu (yüzde 63) Amerika’ya güvenmediği gibi AB’nin ABD ile iş birliğini azaltması ve bağımsız bir yol izlemesi gerektiğine inanıyor.
Amerika ile Avrupa arasındaki bu güç mücadelesinin nereye doğru evrileceğini zaman gösterecek.
Bekleyelim görelim.