Los Angeles, "Meleklerin Şehri" olarak anılsa da, şu anda gerçekte "Ateşlerin Şehri"ne dönüşmüş durumda. 2025'in Ocak ayında yaşanan bu felaket, aslında bir dizi faktörün bir araya gelmesiyle ivme kazandı. California'da kuraklık, rüzgarın hızlanması ve yüksek sıcaklıklar yangının şiddetini artıran unsurlar olarak öne çıkıyor.
Los Angeles’taki yangınlar, dünya çapında birçok insan tarafından empatiyle karşılanmadı. Bunun nedeni, Amerika’nın İsrail’e verdiği koşulsuz destek sayesinde, İsrail’e hiçbir devletin müdahale edememesi ve bunun sonucunda İsrail’in Lübnan, Suriye, İran başta olmak üzere Filistin dahil birçok devlete ve millete saldırmasıydı. Bu saldırılar, büyük can kayıplarına, maddi kayıplara ve derin acılara yol açtı. Bu durum, sosyal medyada ve dünya genelinde birçok kişi tarafından dile getirildi. Birçok insan, Los Angeles’taki felaketi, bu saldırıların bir sonucu ve ilahi bir cezalandırma olarak görmeye başladı. İnsanlar, yalnızca felaketten dolayı üzüntü duymak yerine, Amerika’nın politikaları ve İsrail’in saldırgan tutumları nedeniyle yaşanan acıları göz önünde bulundurarak, bu durumu Allah'tan gelen bir karşılık olarak değerlendirdiler.
Gelin birlikte göz atalım: Yangın neden ve nasıl oldu?
Yangınlar, önceki yıllarda olduğu gibi sadece orman alanlarını değil, kentsel yerleşim yerlerini de tehdit etmeye başladı. Rüzgarın hızlı esmesi, yangınların kontrol altına alınmasını daha da zorlaştırıyor. Ayrıca, yangının geniş bir alana yayılmasına neden olan bu hava koşulları, her an yeni alevlerin çıktığı bir ortam oluşturuyor. Yangınlar, yerel halk için yalnızca bir felaket değil, aynı zamanda kaynakların tükenmesi ve devletin acil müdahale eksikliklerini gözler önüne seren büyük bir sınav haline geldi.
Bu süreçte, su kaynaklarının yetersizliği daha da belirginleşti.ABD’nin en önemli tarım şirketlerinden biri olan Wonderful Company’nin sahibi olan Resnick ailesi kontrolündeki su rezervlerinin, yangınların söndürülmesi için gereken suyun temin edilmesinde büyük engeller oluşturması, yangının seyrini etkileyen bir başka kritik faktördü. Los Angeles’ta yangınla mücadele eden itfaiyeciler, yangın musluklarından su alamadıklarını belirtiyor; bu durum ise kamuoyunda büyük bir öfke yaratıyor. Zengin tarım imparatorluklarının suyu monopolize etmesi, bu felaketi daha da derinleştiriyor. Resnick ailesi, özellikle su kaynaklarının özelleştirilmesindeki büyük rolüyle tanınıyor. Aile, kurdukları tarım şirketleri ve su şirketleri aracılığıyla, Los Angeles ve çevresindeki suyun büyük bir kısmını kontrol etmekte. Bu da, yangın söndürme çalışmaları gibi acil durumlarda suya erişim sorunlarına yol açıyor. Birçok bölge sakini, suyun bu büyük şirketler tarafından kontrol edilmesinin, bu tür felaketlerde halkın mağduriyetini artıran bir faktör olduğunu düşünüyor. Bu durum, sadece ekolojik felakete değil, aynı zamanda sosyal bir krize de dönüşüyor.
Yangınların durumu, sadece bir doğal felaketten ibaret değil; aslında burada daha büyük bir sistemin, bir yönetim biçiminin iflası söz konusu. Yangınların her geçen gün hızla yayıldığı bu ortamda, insanlar canla başla kurtarma çalışmalarına katılırken, bazıları ise tüm bu felaketin, daha büyük çıkarlar uğruna göz ardı edilen basit bir insanlık sorunu haline geldiğini düşünüyor. Los Angeles’ta yangınları başlatan hava koşullarının yanı sıra, yangın söndürme işlemleri için gereken suyun dahi yanlış yönlendirilmesi, büyük bir trajediyi gözler önüne seriyor.
Sonuç olarak, Los Angeles’taki yangınlar, yalnızca bu şehri değil, tüm dünyayı etkileyen büyük bir sistemin parçaları olarak karşımıza çıkıyor. Yangının başladığı ilk günden itibaren, bu felaketin pek çok bilinmeyeni olduğunu söylemek mümkün. Yangınlar, sadece Los Angeles’ta değil, dünyanın diğer bölgelerinde de benzer güç oyunlarının ve çıkar çatışmalarının nasıl şekillendiğini ve koca bir şehrin nasıl ateşe atıldığını gösteriyor.
“Herhangi bir yerdeki adaletsizlik, her yerdeki adalet için bir tehdittir.”
— Martin Luther King Jr.
Trump, iktidara geldiğinde “İsrailli rehineler serbest bırakılmazsa Ortadoğu cehenneme dönecek” demişti. Ancak o, ateşi körüklerken, Gazze’deki korkunç soykırımı sessizce izledi. Amerika’nın İsrail’e yaptığı milyarlarca dolarlık yardımlar, sadece bölgedeki silahlanmayı artırmakla kalmadı, aynı zamanda masum insanların hayatlarını da yok etti. Amerika'nın başından beri İsrail'e mali ve askeri yardımları Filistin'deki kitlesel katliamın İsrail'den sonraki en büyük sorumlusu ve ortakçısı olmasına yol açmıştır.Trump’ın söylemleri, sürekli olarak savaşın ve şiddetin yanındayken, Gazze’deki felaketi büyüten bir politikanın sonucuydu. Ortadoğu’nun ateşe atılmasında, Amerika'nın koşulsuz desteği, Gazze’deki felaketi büyüten en büyük katalizördür.
Bu yangınların tüm dünyaya verdiği ders, sadece doğa olaylarının değil, aynı zamanda insanların birbirine ve çevresine olan tutumunun da felaketlere yol açabileceğini gözler önüne seriyor. Bir felaketi, diğerini ya da başka bir bölgedeki dramı göz ardı ederek çözmek mümkün değil. Gazze’deki acı, Los Angeles’taki yangınlardan bağımsız değil. Çünkü bir insanın acısı, başka bir yerdeki insanı da etkiler. Dünyada her geçen gün yaşanan felaketlerin ardında, çoğu zaman bencillik, hoşgörüsüzlük ve çıkar çatışmaları yatıyor. Eğer bizler, sadece kendi çevremizi ya da kendi şehrimizi kurtarmaya odaklanırsak, tüm insanlık bir bütün olarak daha büyük bir çöküşün eşiğine gelebilir.
Barış, sadece savaşın olmadığı bir durumdan ibaret değildir; aynı zamanda insan haklarına saygı, adaletin sağlanması ve herkese eşit fırsatlar verilmesiyle mümkündür. İnsanlık olarak, birbirimizin yaşadığı acılara duyarsız kalamayız. Los Angeles’ta yangınlar söndürülemezken, Gazze’de insanlar yaşam mücadelesi veriyor. Birinin felaketi, diğerinin acısına duyarsız kaldığı sürece, bu kısır döngü devam eder.
Küresel barışı sağlamak içinse önce kendi içimizde barışı inşa etmemiz gerekiyor. Birbirimize saygı duyarak, farklılıklarımızı kabul ederek ve her bireyin yaşam hakkına saygı göstererek dünya üzerindeki bütün felaketlerin önüne geçebiliriz. Barış, sadece bir bölgeyi değil, tüm insanlığı kapsayan bir süreçtir. Yangınların Los Angeles’a, katliamın ise Gazze’ye yaşattığı acıların ortak noktası, insanlığın daha derin bir anlayışa ve hoşgörüye ihtiyaç duyduğudur. Hep birlikte bir adım attığımızda, sadece bir şehirde değil, tüm dünyada barışın, adaletin ve huzurun yeşereceğine inanıyorum.