KALB BOHÇASI  

Bir kalbimiz var bunu unutmamalıyız. Dünya adına her şeyimizin dört dörtlük olması için nice mücadeleler verirken kalbimizi ne kadar çok yoruyoruz. Peki, sükûneti için neler yapıyoruz? Kalb, Hacı Bayram-ı Velî Hazretleri’nin ifadesi ile geniş bir şȃr’dır. O şehirde çeşit çeşit bohçalar vardır ki, herkes dilediği bohçayı alır; saygı, sevgiyle dünya yürüyüşüne devam eder. Maksat kendinde var olan bohçayı bilebilmek ve o bohçanın hakikatlerine aldığın nefes dâhilinde nail olabilmektir. Kalbin sürekli bir haşir neşir, kevn ü fesat, nehy ve isbat hazırlıkları içerisinde her an-ı daimde dirilişler ile meşguldür. Hakk’ın sana sunduğu bu hediye bohçalarının ne kadarını fark etmektesin! Unutma! Farkındalığın ile varlığa ispatsın. Bu ispat için biraz kalp bohçasını seyr ü sefere çıkalım. Bakalım neler ile karşılaşacağız…

Öncelikle sana emanet edilen ve seni Rabb’ine daim yakȋn kılan kalbini keşfet. Bu keşifte nefsin mi sana hükmediyor yoksa sen mi ona? Yüce Yaratıcı’nın sana muhabbet ile sürekli o güzel mekândan baktığını hisset, nefsinden uzaklaşmaya bak. Kalbine; sükûnet, tefekkür, tevekkül, takva, muhabbet, ihlas, murakabe, aşk u şevk, rıza güzelliklerini oku, öğret, zikret. Kalbin bu şekilde özüyle buluşmanın muhabbeti ile zamanla saflaşacak ve mekânını Hak ile sonsuzlaştıracaktır. Herkes kalbinin bohçasına göre alacağını alır, göreceğini görür. Bu yüzden kalbinin sürekli Hak ile olduğunu unutma. Bohça açıldıkça doğru bildiğin yanlışlar seni rahatsız edecek ve bunlardan da uzaklaşacaksın. Sürekli kalbin ve aklın ile güzel niyetlere gireceksin ve bohça içinde bohçalar açılacak, katman katman. Sonra şer bile gözüken her olayın Hakk’ın cevelanında olduğunu, şer olmadığını kalbin ile öpeceksin. Rabb’e âşık kula ne cevr vardır, ne kahır. O, olanı Hakk’tan lütuf olarak görür. Kalbinde herkesi tevhitleyeceksin ki bohçan açılsın. Hüküm yok, ayrım yok. Sadece kalbine dön, kendini oku, kendine bak ve istikametin ile dürül. Ya Hâkim’in kalb bohçana olan hâkimiyeti ile O’nun isteklerini diri tutmayı öğreneceksin. Tevhit şuurunda kalbinin senden sıyrılıp hakikati ile buluştuğunu gör. Hakk’ın nakş olunan esma ve sıfatları ile coşup taştığını, insanlığa selsebil olduğunu yaşa. Yanma, yıkanma, esma ve sıfat tecellilerine an-ı daimde hazır halde olabilme, kesretten vahdete doğru seyr ü seferler, Miraçlar…

Unutma kalb bohçan, dünyadaki ümidin, çaban, sabrın, aşkın ile gelişir. Rabb’inin her anda “Külle hüve fi şe’n- O, her an yeni bir iş halindedir.”[1] Dirilişleriyle her şeyi oldurabileceğini unutma. O Allah’tır, O’nun için oldurmak zor değildir. Olmaması senin kalb bohçanın gelişimi içindir. Hikmetleri görmek gerektir.

O’nun ile olduğun her an, diridir. Gerisi ölüdür. Kalbini “Ya Mütekellim” ismi ile Rabb’i ile konuştur. O zaman kalbin yıkanır, dürüst hale gelir, sadık olur. Malik Bin Dinar Hazretleri’nin menkıbesinde olduğu gibi: O eşi bulunmaz inci, bir gün Fatiha Suresini okuyordu. Sıra; “İyyâke na’budu ve iyyâke nestein / Yalnız sana ibadet (kulluk) ederiz, yalnız Sen’den yardım isteriz.” ayetine gelmişti. Kalbine diken batmış gibi titredi ve hıçkıra hıçkıra ağladı. Gözünün yaşları şebnem damlaları gibi eteklerine dökülürken dedi ki: “Eğer bu ayet Allah’ın Kitabı’nda bulunmasa ve okunması emrolunmamış olsa, asla onu okumazdım!”  Sordular: “Ey Hak dostlarının efendisi, neden öyle yapardınız?” Buyurdular ki: Sadece Sana kulluk ederim’, dediğim halde yakȋnen biliyorum ki, hâlâ nefsimin kuluyum. Ancak Sen’den yardım dilerim’ dediğim halde hâlâ onun bunun kapısına koşuyor, teşekkür ve şikâyetlerimi herkese arz ediyorum. Bu nasıl kulluk böyle..?”

Bu güzellikler bende neden olmuyor diyorsan, dur hele, sabır denilir. Yıllar vardır ki, bir cevabı içinde barındırır. Bu yıllar içinde aşkını kaybetmemek için bohçanı doldurmaya devam et. “Ya Vedüd” muhabbeti ile her bohça yenisine gebedir. Muhabbet ile en zor görünen müşkülat çözülür. Sen yeter ki, muhabbetini canlı, taze tutmayı, kesretlerden yıkmayı bil! Yalnızlaş biraz, kalabalıklardan uzaklaş. Kendini dinle, kalbini dinle. Benliğini terk eyle. Gör bak, kalb cevherin sana ne hikmetler fısıldıyor. Kalbin uruc ve nüzul fetihleri ile zahir ve batında tekâmüle devam edecektir, sabret.

Sülemȋ Hazretleri: “Edep, konuştuğunda dilini, yalnız kaldığında da kalbini korumaktır.”[2] Buyurarak aslında her azamızda kalb edebinin varlığından bahseder. Bu en güzel edep bohçasını Hak ile eyleyen; hem bu dünyada hem de ukbada O’na yakın halde olandır.  Bu şekilde kalbindeki her hatem Efendimiz ’in (s.a.s.) mühr-ü şerifi olacaktır, biiznillȃh.

Rabb’im, kalb bohçalarımızı değerli hazinendeki hakikatlerine açacak olan Güzeller Güzeli Sen’sin. Bizi Kendin ile her an müşerref eyle, bizi Sen’den bir an cüda kılma. Âmin.

 

[1] Rahman Suresi, 55/29.

[2] Sȗfȋlerin Edepleri, Ebu Abdurrahman Sülemȋ- Çev. Cemal Aydın, Türk Edebiyatı Vakfı Yay., İst., 2017, s. 18.

KALB BOHÇASI  

Bir kalbimiz var bunu unutmamalıyız. Dünya adına her şeyimizin dört dörtlük olması için nice mücadeleler verirken kalbimizi ne kadar çok yoruyoruz. Peki, sükûneti için neler yapıyoruz? Kalb, Hacı Bayram-ı Velî Hazretleri’nin ifadesi ile geniş bir şȃr’dır. O şehirde çeşit çeşit bohçalar vardır ki, herkes dilediği bohçayı alır; saygı, sevgiyle dünya yürüyüşüne devam eder. Maksat kendinde var olan bohçayı bilebilmek ve o bohçanın hakikatlerine aldığın nefes dâhilinde nail olabilmektir. Kalbin sürekli bir haşir neşir, kevn ü fesat, nehy ve isbat hazırlıkları içerisinde her an-ı daimde dirilişler ile meşguldür. Hakk’ın sana sunduğu bu hediye bohçalarının ne kadarını fark etmektesin! Unutma! Farkındalığın ile varlığa ispatsın. Bu ispat için biraz kalp bohçasını seyr ü sefere çıkalım. Bakalım neler ile karşılaşacağız…

Öncelikle sana emanet edilen ve seni Rabb’ine daim yakȋn kılan kalbini keşfet. Bu keşifte nefsin mi sana hükmediyor yoksa sen mi ona? Yüce Yaratıcı’nın sana muhabbet ile sürekli o güzel mekândan baktığını hisset, nefsinden uzaklaşmaya bak. Kalbine; sükûnet, tefekkür, tevekkül, takva, muhabbet, ihlas, murakabe, aşk u şevk, rıza güzelliklerini oku, öğret, zikret. Kalbin bu şekilde özüyle buluşmanın muhabbeti ile zamanla saflaşacak ve mekânını Hak ile sonsuzlaştıracaktır. Herkes kalbinin bohçasına göre alacağını alır, göreceğini görür. Bu yüzden kalbinin sürekli Hak ile olduğunu unutma. Bohça açıldıkça doğru bildiğin yanlışlar seni rahatsız edecek ve bunlardan da uzaklaşacaksın. Sürekli kalbin ve aklın ile güzel niyetlere gireceksin ve bohça içinde bohçalar açılacak, katman katman. Sonra şer bile gözüken her olayın Hakk’ın cevelanında olduğunu, şer olmadığını kalbin ile öpeceksin. Rabb’e âşık kula ne cevr vardır, ne kahır. O, olanı Hakk’tan lütuf olarak görür. Kalbinde herkesi tevhitleyeceksin ki bohçan açılsın. Hüküm yok, ayrım yok. Sadece kalbine dön, kendini oku, kendine bak ve istikametin ile dürül. Ya Hâkim’in kalb bohçana olan hâkimiyeti ile O’nun isteklerini diri tutmayı öğreneceksin. Tevhit şuurunda kalbinin senden sıyrılıp hakikati ile buluştuğunu gör. Hakk’ın nakş olunan esma ve sıfatları ile coşup taştığını, insanlığa selsebil olduğunu yaşa. Yanma, yıkanma, esma ve sıfat tecellilerine an-ı daimde hazır halde olabilme, kesretten vahdete doğru seyr ü seferler, Miraçlar…

Unutma kalb bohçan, dünyadaki ümidin, çaban, sabrın, aşkın ile gelişir. Rabb’inin her anda “Külle hüve fi şe’n- O, her an yeni bir iş halindedir.”[1] Dirilişleriyle her şeyi oldurabileceğini unutma. O Allah’tır, O’nun için oldurmak zor değildir. Olmaması senin kalb bohçanın gelişimi içindir. Hikmetleri görmek gerektir.

O’nun ile olduğun her an, diridir. Gerisi ölüdür. Kalbini “Ya Mütekellim” ismi ile Rabb’i ile konuştur. O zaman kalbin yıkanır, dürüst hale gelir, sadık olur. Malik Bin Dinar Hazretleri’nin menkıbesinde olduğu gibi: O eşi bulunmaz inci, bir gün Fatiha Suresini okuyordu. Sıra; “İyyâke na’budu ve iyyâke nestein / Yalnız sana ibadet (kulluk) ederiz, yalnız Sen’den yardım isteriz.” ayetine gelmişti. Kalbine diken batmış gibi titredi ve hıçkıra hıçkıra ağladı. Gözünün yaşları şebnem damlaları gibi eteklerine dökülürken dedi ki: “Eğer bu ayet Allah’ın Kitabı’nda bulunmasa ve okunması emrolunmamış olsa, asla onu okumazdım!”  Sordular: “Ey Hak dostlarının efendisi, neden öyle yapardınız?” Buyurdular ki: Sadece Sana kulluk ederim’, dediğim halde yakȋnen biliyorum ki, hâlâ nefsimin kuluyum. Ancak Sen’den yardım dilerim’ dediğim halde hâlâ onun bunun kapısına koşuyor, teşekkür ve şikâyetlerimi herkese arz ediyorum. Bu nasıl kulluk böyle..?”

Bu güzellikler bende neden olmuyor diyorsan, dur hele, sabır denilir. Yıllar vardır ki, bir cevabı içinde barındırır. Bu yıllar içinde aşkını kaybetmemek için bohçanı doldurmaya devam et. “Ya Vedüd” muhabbeti ile her bohça yenisine gebedir. Muhabbet ile en zor görünen müşkülat çözülür. Sen yeter ki, muhabbetini canlı, taze tutmayı, kesretlerden yıkmayı bil! Yalnızlaş biraz, kalabalıklardan uzaklaş. Kendini dinle, kalbini dinle. Benliğini terk eyle. Gör bak, kalb cevherin sana ne hikmetler fısıldıyor. Kalbin uruc ve nüzul fetihleri ile zahir ve batında tekâmüle devam edecektir, sabret.

Sülemȋ Hazretleri: “Edep, konuştuğunda dilini, yalnız kaldığında da kalbini korumaktır.”[2] Buyurarak aslında her azamızda kalb edebinin varlığından bahseder. Bu en güzel edep bohçasını Hak ile eyleyen; hem bu dünyada hem de ukbada O’na yakın halde olandır.  Bu şekilde kalbindeki her hatem Efendimiz ’in (s.a.s.) mühr-ü şerifi olacaktır, biiznillȃh.

Rabb’im, kalb bohçalarımızı değerli hazinendeki hakikatlerine açacak olan Güzeller Güzeli Sen’sin. Bizi Kendin ile her an müşerref eyle, bizi Sen’den bir an cüda kılma. Âmin.

 

[1] Rahman Suresi, 55/29.

[2] Sȗfȋlerin Edepleri, Ebu Abdurrahman Sülemȋ- Çev. Cemal Aydın, Türk Edebiyatı Vakfı Yay., İst., 2017, s. 18.