EY BASTIĞIN YER VE GÖK! İNSANDAN RAZI OL…

Ey eşref-i mahlûk yaratılan halife insan! “Sen O’ndan razı, O da senden razı olarak Rabb’ine dön!”[1]

Madem ki dönüş O’na, tek aidiyet yine O’na, o zaman dünya hayatındaki her anın bu vuslat için baki olsun. Öyle hayırlı niyetlerde, amellerde bulun ki, aldığın nefes senden razı olsun, sana şahit olsun. İşte şehadet budur. Ya ölmeden evvel ölürsün yaşayan meyyit olursun, tek varlığın Hak olur. Bastığın yer ve gök buna şahit olur. Hak sende ‘Ya Şahit Ya Allah’ esmasını tecelli ettirir. Aynı zamanda davan vatanın olduğu için toprağın uğruna da şehadeti içersin. Ya da dünya uğruna yaşar, ölür gidersin. Seçim sende güzel insan!

Rabb’in bir sinek kanadı kadar değer vermediği bu dünyada insanı değerli kılan niyetleri ve kalbinin yüceliğidir. İnsan, hazret-i insan olma değerini ulvî niyetlerini hâle dönüştürme mücadelesiyle sağlar. Niyetin, amelin; vatanın, milletin ise yani Hak için yaşama ve Hakk’a vesile olmak uğrunda can da baş da düşünmeden feda edilir. Çünkü bu yalan dünyada feda ettiklerin kadarsın ve değerlisin.

“Mehmet Akif’in buyurduğu gibi:

“Korkma!
Cehennem olsa gelen, göğsümüzde söndürürüz.
Bu yol ki Hak yoludur, dönme bilmeyiz, yürürüz.”

Vatan evladı bu mısraları yüreğinde filizlendirir. Çünkü o; “Şüphesiz ki biz Allah’a aidiz ve yine O’na döneceğiz.”[2] Hakikatini bilendir ve bu hakikati yaşamak için önce nefisleri ile olan büyük cihada, sonra da bedenleri ile olan küçük cihadın: Allah, müminlerden, canlarını ve mallarını, kendilerine cennet vermek üzere satın almıştır: Allah yolunda çarpışacaklar da öldürecekler ve öldürülecekler. Bu, Tevrat'ta da, İncil'de de Kur'ân'da da Allah'ın kendi üzerine yüklendiği bir ahittir. Allah'tan ziyade ahdine riayet edecek kim vardır? O halde yaptığınız alış-veriş ahdinden dolayı size müjdeler olsun! Ve işte o büyük kurtuluş budur.”[3] Müjdesine kâlu-belâda ahit vermişlerdir. Azalarına bu hakikat sırlarını işleyen hazret-i insan sürekli sefer der-vatan şuuru ile fetih halindedir. Bunu halk için de, Hak yoluna can, baş vererek de yapan yiğitlere selam olsun!

Bu yüce güzellikleri Mehmet Akif’in mısraları ile devam ettirelim:

Düşer mi tek taşı sandın harim-i namusun,
Meğer ki harbe giden son nefer şehid olsun.
Şu karşımızdaki mahşer kudursa
, çıldırsa,
Denizler ordu, bulutlar donanma yağdırsa,
Bu altımızdaki yerden bütün yanardağlar
Taşıp da kaplasa âfakı bir kızıl sarsar
,
Değil mi cephemizin sinesinde iman bir;
Sevinme bir, acı bir, gaye aynı, vicdan bir;
Değil mi ortada bir sine çarpıyor, yılmaz,
Cihan yıkılsa emin ol bu cephe sarsılmaz!” (Biiznillâh)

Biz vatanımız için bu muazzam hakikatler ile boyandıkça Efendimiz’in (s.a.s.), Ashab-ı Bedir’in, Ashab-ı Uhud’un ve daha nice Hak yolunda, vatanı için şehit olan ve bir nişanesi dahi olmayan büyüklerin himmetleri üzerimize daim-baki olur.



 

 

[1] Fecr, 89/28.

[2] Bakara, 2/156.

[3] Tevbe, 9/111.