DAİ SİFU KENAN ATAMAN
Röportaj: Fikret Yiğit
İlk olarak hangi mücadele sporu ile başladınız?
Mücadele sanatlarında 7 branşta hocalığım var. Almanya’da Karate’ye başlamamızın sebebi de, oradaki Türk düşmanlığıydı. Babam o yüzden göndermişti bizi. Ben okullarda kavga yapmaya başladım, haksızlık gördüğüm zaman çocuklarla kavga yapıyordum. Tabi bu babam için de zordu; polisler geliyordu, şu oluyordu bu oluyordu, “Çocuğun şunu dövmüş...” falan. Her zaman bir şikâyet geliyordu yani; polis olsun, öğretmen olsun “Bugün de bunu dövmüş, bugün de şunu dövmüş...” falan. İlk önce Tekvando ile spora başladım. Fakat ondan önce de uğraştığım mücadele sporu Karate oldu. Karate’den bayağı faaliyetlerim vardı. Ayrıca Shaolin Kung Fu ile de ilgilendim. Ama esas alanım Wing Chun oldu.
Kaç yıldan beri Wing Chun’la uğraşıyorsunuz?
İlk olarak Wing Chun okulu Almanya’da 1987’de Sindelfingen’de açıldı. Bunu duyunca babamı kandırmaya çalıştım; “Beni illa oraya gönder. Burada benim faaliyetlerim iyi, Allah’a şükür.” dedim. Ağabeyimin ehliyeti vardı, yeni almıştı; onunla beni oraya gönderdi, orada başladım. 1 sene orada çalıştıktan sonra, “Wing Chun gelse de Wing Chun yapsam.” dedim. Bruce Lee hayranıydım. 1988’in sonuna doğru asıl yerinde, yani EWTO lideri Sifu Keith Kernspecht yerinde eğitim aldım. Yani o ekolden geliyorum.
O zaman Avrupa’da da yeni yeni meşhur oluyordu galiba, değil mi?
Wing Chun 1971-72’de Kernspecht tarafından Almanya’nın Kiel şehrinde kurulur. Ama fazla bilinir değildi. Esas zirve yaptığı yıl 1985-86’larda oldu.
Ama Almanlar sevdi galiba, değil mi hocam; Almanya’da bayağı tutuldu galiba Wing Chun?
1990’larda EWTO Wing Chun’da 2500 okul vardı, 78 bin üyesi vardı. Batılılar doğu felsefesine her zaman ilgi duymaktalar. Kernspecht, Wing Chun üzerinde yıllarca çalışarak önemli bir yere getirdi. Alt yapısını ve antrenman metodlarını güncelleyerek bir model oluşturdu.
Kurmuş olduğunuz WTAA Wing Chun organizasyonunuz var Almanya’da, okullarınız var. Biraz da ondan bahseder misiniz?
1997’de EVTO’dan, yani Kernspecht’in yanından ayrıldım, yani onların organizasyonundan çıktım. 1998’de Hong Kong’a gittim. Hong Kong’da bir müddet kaldım ve bütün sistemleri yeniden, çıktığı topraklarda eğitimimi aldım. Ayrıldığımda daha doğrusu dördüncü teknikerdim, bütün sistemlerimi orada yeniden tazeledim. Uzun müddet orada çalıştım. Whan Kam Loing’le çalıştım, Tham Yun’la çalıştım; Chueng var, Si Yuk Man var, bu kişilerle çalıştım. Hatta İp Man’ın oğulları, Yip Ching, Yip Chun’la çalıştım. Ondan sonra yine Almanya’ya dönüş yaptım.
Aslında ben 1997’de, 98’de Wing Chun’daki entrikalardan usanmış birisi olarak Avrupa Wing Chun’u bırakıp Çin’e gitmiştim. Sadece kendi namıma öğrenecektim. Gitmeden önce, EWTO’dan çıkmadan önce 380 talebem vardı. 380 talebenin hepsine çıkış verdim; çünkü EWTO’dan çıkmıştım.
Öğrencilerime bundan sonra kendi eğitimim için çalışacağım kusura bakmayın dedim. Biraz birikimim vardı, Hong Kong’a gittim. Hong Kong’da Wing Chun derslerine yeniden katıldım. Orada derslerimi bitirdikten sonra tatil için döndüğümde beni eski talebelerim bırakmadılar. O da şöyle oldu: Pazar günüydü, sabah babam yanıma geldi, dedi ki: “Dışarıda çocuklar var, seni çağırıyorlar.” Bir baktım 40-50 tane genç, güneşin altında bekliyor. Güneşli bir gündü. Bir gün öncesinde benim geldiğimi öğrenmişler, “İlla gel, bir yere gideceğiz. Sana sürprizimiz var, bir yerde ders yapacağız.” dediler. Ben istemedim, ama zorladılar; gittik, ders yaptık. Ders yaptıktan sonra beni kandırmaya çalıştılar; “Yine Wing Chun hocası ol, yine hocamız ol, ne olur, biz bırakamıyoruz.” diyerek benim dönmemem için telkinde bulundular. Hem ailem hem de öğrencilerimin ısrarı üzerine “Peki, bir başlayalım.” dedim. O günden itibaren devam ediyoruz antrenmanlara.
Ondan sonra 1998’de WTAA olarak Wing Chun Art’ı kurduk. Tabi bu aralarda devamlı Hong Kong’a gelip gidiyordum. 1999’da yine Hong Kong’a geldim, biraz durdum yine. Ondan sonra “Wing Tsun Art Association” yani WTAA’yı kurdum. O günden beri bununla uğraşıyorum. Şimdi Almanya’da birçok okulumız var. 5 binden fazla üyemiz var. Yüksek derece hocalarımız var. Şu anda faaliyetlerimiz gösteriyor ki doğru yolda doğru kişilerle ilerliyoruz.
Türkiye’de açılımınız var mı?
Ankara’da olsun, Bursa’da olsun, İzmir olsun, İstanbul olsun, Mersin’de olsun, şu an faaliyetlerimiz var. Bundan sonra bilgi ve birikimlerimi Anadolu insanına aktarmak istiyorum. Bunun için de entrikalardan uzak sadece spor yapmak için gelmek isteyen kişilere kapımız her zaman açık. Dikkat ederseniz herkes gelsin sayımız artsın demiyorum. Akademik olarak gerçek Wing Chun öğrenmek isteyen meraklı ve araştırmacı sporcularla yola devam etmek istiyorum.
Her organizasyonda Wing Chun’un prensiplerinde farklılık arz eder mi?
Wing Chun’un prensipleri her yerde aynıdır. Ana prensipler değişmez, lakin uygulamalarda bazı ufak tefek değişiklikler olabilir.
Siz Çin’e yani Hong Kong’a da gittiniz, aynı zamanda Alman ekolü olan Kernspecht ile de çalıştınız. İki Wing Chun anlayışında farklılık var mı?
Avrupa Wing Chun’u ile Hong Kong Wing Chun’u bayağı farklı. Almanya’daki Wing Chun sistemi Hong Kong’dan biraz daha sert.
Chi Sao birçok Kung Fu sisteminde kullanılsa da esas olarak Wing Chun dövüş sisteminde kullanılan çalışma biçimidir. Hong Kong’da biraz daha işin iç enerji boyutuna daha fazla önem veriyorlar. Hong Kong okullarında işin felsefe ve iç enerji boyutu da işlenir. Mesela bazı deyişler ile şunu öğütler: “Kuen Tau Sum Faat” yani “Yumruk kalpten başlar”, “Yin Da Juck Da, But Ying Da, But Ying Ho Da …” yani “Yapman gerektiğinde vur, gerekmediğinde ise vurma.” gibi felsefi derinliği olan konuları öğretilir.
Ama dövüş konusunda Almanya’da Wing Chun biraz daha farklılık arz ediyor. Çin’den daha serttir ve bana göre de daha gerçekçidir. Avrupa ekolü daha realist diyebiliriz.
Aslında Kernspecht ile ilk yaptığımız antrenmanlarda yani 86’lar, 87’ler, 88’lerde Wing Chun daha klasikti. Kendisi ileride bunları bayağı değiştirdi diyebilirim. Burada şunu da söylemeliyim ki Kernspecht’in en iyi öğrencileri Türklerdir. Alman ekolünden ziyade Wing Chun Türk ekolü demek mübalağa değildir. Herkes biliyor ki en yetenekli talebeler ve bu işin zirveye taşınmasında en büyük rol Türklerin olmuştur.
Siz öğrencilerinizi seçerken nelere dikkat ediyorsunuz?
Sporda ahlâk zaten en önemli şeylerden biri. Eğitmen bir öğretmendir. Öğretmen de terbiye verendir. Bugün zaten WTAA’nın da büyümesi bu sebeptendir. Keyfiyetli yani kaliteli, vasıflı ve nitelikli bir büyümeden söz ediyoruz. Sadece miktar ve sayı çokluğu sizin her zaman iyi olduğunuz manasına gelmiyor. Çok olsun ne olursa olsun dediğimizde, ne ahlaklı sporcu yetiştirebilirsiniz ne okullarınızdaki nahoş şeylere müdahale edebilirsiniz. Bu cihetten bakıldığında ehemmiyet ve kıymet, ekseriyetle keyfiyete verilmelidir. Sayımızın çokluğuna bakmak her zaman bizi doğru neticeye ulaştırmaz.
Burada bazı kanunlarımız var; kanunlar derken, bazı isteklerimiz var üyelerimizden. Davranışı, saygısı, sevgisi; bunlar okullarımızda olacak. Türk kültürümüzü sistemin içine soktuk; biz Çin kütürünü değil de Türk kültürünü WTAA’nın içine aldık. Bundan dolayı hocalarımıza çok dikkat ediyoruz. Mesela bazen hocalarda ufak tefek problemler oluyor, bazen haksızlıklar oluyor. Bir haksızlık görünce biz bunun peşine anında düşüyoruz ve adaletsizliğe ve haksızlığa karşı taviz vermiyoruz. “Efendim, hocadır, bu sefer affedelim...” falan demiyoruz, anında peşine düşüyoruz. Bir hata yaptığı zaman sorgudan geçiriyoruz. Artık hatasına bağlı; eğer hatası büyükse onu derhal sistemden atıyoruz, hatası küçükse ikaz ediyoruz. Aynısı talebelerimiz için de geçerli, hocalarımız için geçerli. Yani biz kimseye ayrım yapmıyoruz. Değerlerimiz, kadim kültürümüzden gelen inancımızın da bize emrettiği adalet, merhamet ve haksızlık yapmamak, kimseye zulüm yapmamak. Zaten o yüzden de Allah’a şükür kontrollü büyüyoruz. Çürük elmaları ayıklayarak yolumuza devam ediyoruz.
Bu da kaliteyi getiriyor, değil mi?
Kalite zaten ancak böyle gelir, başka türlü kalite gelmez. Bir babayı düşünün, 5 tane çocuğu var, onlarla hiç ilgilenmiyor. İşe gidiyor, işten eve geliyor, yatıyor. Çocuklarının eğitimi ve terbiyesi ile hiç ilgilenmiyorsa bu çocukların geleceği pek parlak değildir. O zaman evinizde bir sorun yetişiyor demektir hem de büyük bir sorun. “Eğitim bizim işimiz değil aman efendim bana ne...” diyemeyiz, dememeliyiz de… O zaman demiyelim bizim atamız Fatih Sultan Mehmet’ti diye. Bahsetmeyelim o zaman Yunuslardan, Mevlanalardan… Özümüz sözümüz bir olmalı… Para her şey demek değildir. Bugün insanlar değerlerini para karşılığında satıyorlar, onları gizleyerek.
Onun için biz değerlerimize sahip çıkarak ismimizi duyurduk, Allah’a şükür.
Bize vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederiz.
Sağ olun. Siz de benim için vakit ayırdığınız için ben teşekkür ederim. Çok çok sağ olun. Allah razı olsun. Hankando Dergisi’ne başarılar diliyorum. Aynı zamanda Hankando faaliyetlerinizi takdir ediyorum. Başarılı olmanız için benim de elimden gelen bir şey varsa yardımcı olmayı canu gönülden isterim. Hankando ailesine selamlar...