Merhaba, gezginin rotasında bugün sizlerle Sakarya’nın en işlek noktalarından biri olan Gar Meydanı ve Tren İstasyonu’nda bulunuyoruz. Sakarya’nın kalbinde, hani şu genelde adres soranların “kabaklı olan” diye nitelendirdiği meydan…
Meydan, şehrin sosyal yaşamının kalbi olarak kabul ediliyor ve tren istasyonu ise Sakarya’nın dış dünyaya açılan kapısı… 


Nam-ı Diğer Kabaklı Meydan

Genellikle aralarındaki işlek yolla ayrılan, hemen yanında Atatürk heykeli yer alan, adı önceden Kent Meydanı olup daha sonra Demokrasi Meydanı olarak değiştirilen ve girişinde büyük “Sakarya” yazılı tabelasıyla dikkat çeken diğer meydanla sıkça karıştırılıyor. Bence bir kez dikkatli bakarsanız, ikinci gelişinizde kuvvetle muhtemel karıştırmayacaksınız çünkü birinde tam ortada büyük bir kabak heykeli şeklinde bir dükkan, diğerinde  semt sakinlerinden öğrendiğim kadarıyla eski yerinden alınıp kenarda bir yere geri plana atılmış büyük boyutlu bir Atatürk heykeli var. Bu tema bir kez zihninize kazındı mı, orada mıh gibi kalacaktır, eminim. Benim de gözüme ilk etapta ilişen, meydanın ortasında büyükçe duran, bir kabak şeklinde çeşitli ürünlerin satıldığı bir dükkan sanki rüzgarda fırtınayla uçmuş da alakasız buraya konmuş gibi… Elinde minik buğday dolu poşetler satan, orta boylu, kasketli, güleç yüzüyle bakan amcayla göz göze geliyoruz; gülümsüyorum, o da gülümsüyor. “Hangi gazeteden sin? Beni çekme ama kuşları çek, dur buğday atayım,” diyor.
Merhaba amca, öğrenciyim, ödev için meydanı çekiyorum, gazetede çıkmayacak, sizi de çekeyim mi?
Sesi gayet kararlı bir hal alan yaşlı adam, “Yok yok, çekme,” deyince ben de, buğday yemeye gelen, kanat çırpıp havada asılıymışçasına kalan, kah havuza girip su içen, kah ıslanan güvercinleri kadraja alıp peşkeşe deklanşöre basıyorum. Meydanın ruhunu anlatmak için illa da insanlar mı olmalı? Bence kediler, köpekler, kuşlar o yerin sakinleri de pekâlâ bu işi yapabilir düşüncesiyle tren istasyonuna doğru yöneliyorum…


Her Meydan O Şehrin Hikayesini Anlatır


Dolaştığım meydanın atmosferini size aktarmak istiyorum. Meydan, sabahın erken saatlerinden itibaren hareketlenmeye başlıyor. İnsanlar, işe gitmek, okula yetişmek ya da sevdikleriyle buluşmak için burada toplanıyor. Meydanın ortasında, tarihi bir çeşme var; etrafında oturan insanlar, günlük telaşlarına kısa bir mola veriyor. Çocuk sesleri, kuş cıvıltıları ve tren düdüklerinin karışımı, meydanın her an canlı ve dinamik ruhunu yansıtıyor.
Sakarya Gar Meydanı, hareketli tren raylarının yanı sıra, şehrin tarihi ve modern yüzünü birleştiren, ortasında büyük bir fıskiyeli havuzuyla, etrafındaki çimler ve ağaçlarla her daim güvercinlerin ve insanların serinleme ve dinlenme yeri olmuş. Şehrin can damarlarından biri olarak, her gün yüzlerce insanın buluşma noktası olmasında etkili olan, hemen bir ucunda yer alan Tren İstasyonu’nun ise size anlatacağı zamanın ötesinde bir hikayesi var. Eski zamanların romantizmini modern dünyanın hızıyla harmanlayarak ziyaretçilere eşsiz bir deneyim sunan bu alan, kimbilir nelere tanıklık etmiş, kimler gelmiş, kimler geçmiş diye düşünmeden edemiyorsunuz.

“Tren İstasyonları: Zamanın ve Mekanın Kesişim Noktaları”


Sakarya Tren İstasyonu’na doğru ilerlediğimde, farklı bir dünya ile karşılaştığımı fark ediyorum. İstasyon binası, tarihi dokusuyla dikkat çekiyor. Her zaman derim, yer ve mekanı canlı tanıklardan dinlemek en iyisidir. Bu düşünceden hareketle, meydandan istasyona açılan kapıdan girdiğimde solunuzda kalan küçük bir ayakkabıcı dükkanı dikkatimi çekiyor. Keskin bir yapıştırıcı kimyasal kokusu, klasik ayakkabı tamircisi dükkanlarından aşina olduğumuz koku, genzimi yakıyor. Elinde boya fırçasıyla, taburede ayağını koymuş, bana sırtı dönük müşterinin ayakkabısının son cilasını çeken Bahtiyar abiye merhaba, kolay gelsin dedikten sonra, ona da bir ödev için tren istasyonu ve meydan hakkında yazı hazırladığımı belirtiyorum.
“Hay hay kızım, senin gibi birçok insan, gazeteciler, ünlüler geldi geçti, alışığız, sor bakalım sende, ne bilmek istiyorsun?”

Genelde toplumda gazeteci alerjisi olarak nitelendirdiğim ‘George Orwell’ın 1984’ kitabındaki ütopyaya benzer bir zaman diliminden geçtiğimizden olsa gerek, fotoğraf ve diyalogdan kaçan insanlardan sonra bu esnafın sorularıma hazır ve nazır olması beni sevindiriyor. Evet, biraz bilgi almak istiyorum sizden, ilk olarak yapı hakkında neler söyleyebilirsiniz?
“Tabii ki benim babam da buranın ilk esnaflarından. Buranın öncesi ve bugünü var,” diye söze başlıyor Bahtiyar Abi. Bu arada müşteri boyanan ayakkabısının ücretini uzatıyor ve boşalan dükkana gelen çaydan karşılıklı bir yudum alarak sohbete devam ediyoruz.
“Sakarya’nın Adapazarı Garı, 123 yıllık bir geçmişe sahip ve Osmanlı İmparatorluğu dönemine uzanıyor. İlk tren 2 Haziran 1899 tarihinde gelmiş, zamanla teknoloji geliştikçe işler değişmiş. Özellikle, 1956 yılında Haydarpaşa-Adapazarı Demiryolu Hattı’nın elektrikli hale getirilmesi ve 1990 yılında yerli üretim RAYBÜS’ün seferlerine başlaması gibi gelişmeler bunlardan bazıları.”
Son yudumu da alıp çay için teşekkür edip karşıda bilet kesen gişe memuruna yaklaşıyorum. İyi günler, genelde hep yoğun mudur?
“Tabii her zaman biliyorsunuz artık otobüs fiyatları benzine gelen zamlardan sonra millet trene rağbet etti, eh haliyle bizim işlere yaradı bu da. Buradan Gebze’ye, oradan Marmaray’la İstanbul’a ulaşım ucuz ve zahmetsiz…”
Gittikçe uzayan kuyrukta gişe önü kalabalıklaşıyor. “İyi günler, teşekkürler,” dedikten sonra son kapıdan rayların önünde trene binilen son açık alana adım atıyorum… Burada sağda tuvaletler, berber ve kuaför dükkanı, mescid, bekleme salonları, bir market dikkatimi çekiyor. Kendi içinde mini bir dünya sanki…

Zamanın Raylarında Bir Yolculuk: Gidenlerin ve Kalanların İstasyonu


Her giden vasıta içimde iki duygu barındırır: gidenlerin hüznü ve gelenlerin sevinci.
Tren istasyonu, Sakarya’nın tarihine tanıklık ediyor… İstasyonun duvarlarında, eski tren seferlerini anlatan fotoğraflar sergileniyor. Yolcuların dinlenebileceği banklar sıra sıra gözüme ilişiyor, o sırada yaklaşan tren ve yanıbaşımda bir görevli dikkatimi çekiyor. Merhaba, sizden bilgi alabilir miyim, tren istasyonunun yolcular için sunduğu hizmetler nelerdir? Merhaba, elbette. Tren istasyonumuz yolcularımıza konforlu ve güvenli bir seyahat deneyimi sunuyor. Modern peronlar, kolay erişilebilir bilet gişeleri internetten veya buradan temin edebilirsiniz ve vagonların içinde yolcuların ihtiyaçlarını karşılayacak olanaklarla donatılmış bölümler mevcut durumda. Ha bir de unutmadan, istasyon girişinde görmüşsünüzdür, turuncu masamız engelli vatandaşlarımızın ‘Turuncu Masa’ hizmetiyle tren bileti alıp trene ulaşmaları için yardımcı oluyoruz. Biz görevli memurla konuşurken trene doğru bekleme salonlarından oluk oluk insanlar geliyor ve ortam birden kalabalıklaşıyor. Teşekkür edip bir kenarda izlemeye başlıyorum.
Bir meydan ve istasyonun şehir için önemini şimdi daha iyi anlıyorum. Gidenler gelenlerle hayat akıyor, Gar Meydanı ve Tren İstasyonu, Sakarya’nın geçmişiyle geleceğini bir araya getiren simge yapılar… Meydan, insanların sosyal etkileşimde bulunduğu, kültürel etkinliklerin düzenlendiği bir alan olarak şehrin sosyal hayatına katkı sağlarken, Tren istasyonu ise, şehrin ulaşım ağının merkezinde yer alarak, Sakarya’nın diğer şehirlerle ve bölgelerle bağlantısını güçlendiriyor. Bu iki mekan, şehrin canlılığını ve gelişimini destekleyen önemli etkenler olarak ön sırada yer alıyor… Sakarya Gar Meydanı ve Tren İstasyonu, şehrin tarihini ve dinamizmini yaşatan, ziyaret etmeye değer yerler. Şehrin tarihi ve modern yüzünü birleştiren bu mekanlar, Sakarya’nın sosyal ve kültürel yaşamının can damarları; lokasyon olarak ise ulaşımla birleşince meydan atardamar ise kalbi tren istasyonu diyebilirim..

“Meydanların ortasında hep aklıma gelen düşünce nedir bilir misiniz? Sizinle de paylaşayım: Tarihte okuduğum birçok olaya tanıklık etmiş, kanlı katliamlara, idam ve kıyımlara sahne olmuş, hatta adını buradan almış meydanlar var. Mesela Kızıl Meydan (Moskova, Rusya), Tiananmen Meydanı (Pekin, Çin), Plaza Mayor (Madrid, İspanya) gibi bazıları… Oysa şırıldayan havuzlarıyla, kanat çırpan cıvıldaşan kuşlarıyla, neşe dolu çocukların sesleriyle, bir yeşil ağaç dalı altında dingin gülümseyen yüzleriyle insanlar mutlu, hür, huzurlu olsun. Bir köşede bir saz, belki bir gitar, bir sokak müzisyeninin tınılarıyla aksın hayat. Meydanlar, özgürlüğün, düşünce özgürlüğü ve ifadesinin arenasına dönüşsün. Derken aklıma Taksim Meydanı ve Gezi Parkı geliyor. Gece kaplıyor içimi, birden fark ediyorum; insanlar trene binmiş bile. Meğer dalmışım, işte belki bir saattir bu banktayım. Etraf kararmış, son tren de gitmiş. Meydanlara dair gece ve karanlık hüznü zihnime çökerken, meydan son perdesini kapatmış gibi tren istasyonu ve gar meydanına veda ediyorum…