Dünya Boks Şampiyonu Cumhurbaşkanı Tayyib Erdoğan ile Birlikte Muhammed Ali'nin Cenazesinde...

CEMAL KAMACI

İlerleyen yaşınıza rağmen spor yapmayı bırakmadınız. Yaşlı insanların evlerine kapanarak bir hayat sürmelerine karşın siz hem gençlere hem de yaşıtlarınıza örnek bir insansınız. Yaptığınız sportif faaliyetlerden bahseder misiniz?
Sabahları düzenli olarak koşuyorum; Allah nasip ederse, yarın sabah da koşacağım. Haftada üç sefer sabahları 10 kilometre koşuyorum. Sabah namazında camiye gidiyorum, camiden sonra, kıyafetim ona göre müsait, 10 kilometre koşuyorum. İnsanların beni görmeleri emsal teşkil ediyor. Netice olarak hepimiz dünyada misafiriz, belli bir zamana kadar kalacağız. Bundan dolayı yaratılış gayemize uygun bir hayatımız olmalı. İdeallerimiz olmalı nefes alıp verdiğim sürece spor yapmaya devam edeceğim. Hayata küsmek, insanlara küsmek olmaz. Hayat kendi dinamikleri içinde devam ediyor. Bende bu doğrultuda yaşantıma devam etmeliyim. Mesela siz geldiniz, benim misafirimsiniz burada; 1 saat, yarım saat kalacaksınız, evinize gideceksiniz. Ama evinizde de misafirsiniz. Nereye gideceğiz? Gideceğimiz yer belli, kabre gideceğiz; istesek de, istemesek de gideceğiz. Bugün yaş ortalaması 60, 70, bilemedin 80- 90 yaşındakilerin sayısı daha da az, on kişi var, yüz kişi var. Nereye gideceğimiz belli. Orada Euro geçmez, Mark geçmez, Türk parası geçmez, makam-mevki geçmez; orada geçen ahlaklı olmak. Ana rahminden geldik pazara, bir kefen aldık, döndük mezara.  Göz görmeyecek, kulak işitmeyecek, dil konuşmayacak, ayak yürümeyecek. Anam öldü, babam öldü, ablam öldü, ağabeyim öldü, 3 yaşında kızım öldü. Gazetenin birisi yazdı, ismini vermeyeceğim: “Cemal Kamacı nakavt oldu.” Diye. Kızım öldüğü zaman. 22 sene boks yaptım. Dokuz kez Türkiye’de şampiyon oldum; üç İstanbul, üç Ankara, üç Türkiye ağır sıklet şampiyonluğu oldum. Dört kez Avrupa şampiyonu oldum. Spor tarihinde ilk bunu başaran Cemal Kamacı’dır, dört defa Avrupa şampiyonu oldum. İki sefer yılın sporcusu oldum. Ama kızım öldüğündeki acım büyüktü… Şimdi bak, geldik sonbahara. Onun için bu bilinç ile insana dokunmaya yaşadığım tecrübeleri anlatmaya devam ediyorum.Tabii, bu, Allah’ın takdiri; hava dün 16 dereceydi, bugün 4 derece. Düşün! kim yapıyor bunu? Allah (cc)… Onun için, teslim olmamız lazım kadere... Kadere teslim olmak demek mücadeleye devam etmek demektir son nefese kadar.
“Gençleri sporu sevdirmekle zararlı alışkanlıklarından kurtarabiliriz” diyorsunuz. Bu konuyu açar mısınız?
Gençler sigara alkolün kucağına düşmüş. Dünyayı dolaşanız, bir kişi bile sigaranın faydalı olduğunu söyleyemez. Başta kanser olmak üzere 7 tane hastalığın birinci sebebidir sigara. Ama Türkiye’de bugün 21 milyon insan maalesef sigara içiyor. Sigaraya verilen para 5 milyar 750 milyon lira. Şimdi, bu sigarayı içenlerin arasında Profesör de var doktorda var.
Demek ki sadece zararlı olduğunu bilmesi bırakmasına yaramıyor demek ki akıl işe yaramıyor. Böyle zararı olan bir şeyi nasıl içersiniz? Burada gençleri spor ile buluşturur isek kendiliğinden bırakacak veya uzak duracaktır sigaradan. Sadece zararlarını anlatmak ile olmaz. Spor yapan bir genç nefesinin yetmediğini ve arkadaşlarından geri kaldığını görünce tabii ki içmeyecek ve ideallerine ulaşmak için bırakacak.
Hocam; sizin sporcu geçmişiniz zaten Türkiye’de çok malum, bilinen bir durum. Bu konuda gençlere bahseder misiniz başarılarından…
Hangisini anlatayım. Dört defa şampiyon oldum; bir Viyana’da şampiyon oldum, Avusturya’da, bir Almanya’da şampiyon oldum, iki Türkiye’de, Ali Sami Yen ve Dolmabahçe’de. Dört kez şampiyon oldum, Avrupa şampiyonu. Ve bir seferde yılın sporcusu oldum. Ve artık geldik sonbahara.
Sizin zamanınızdaki sporcularla şimdiki sporcular arasında bir kıyaslama yapar mısınız biraz? Şunu demek istiyorum: O zaman imkanlar kısıtlı, ama sporcular daha azimliydi. Şimdi belki sosyal tesisler fazla, ama insanlarda eski şevk mi yok, azim mi yok… Bir o zamanlar boks merakı nereden geldi size?
Tabii, bu,zamana, zemine göre şartlarımız daha zordu. Mesela ben fakirlerin fakirinin de fakiriydim, diyebilirim. İlkokula ben çarıkla başladım. Bakın, dikkat edin. Babam, rahmetli, bana kara lastik aldı. Ayakkabının resmini bile görmedim. Bana kara lastik aldığı zaman, inanır mısın, o lastik ayakkabıyı alıp yatağa onunla girdim, sevincimden. Trabzon’da doğdum, okula orada başladım. Tabii, sonra ailem İstanbul’a gitmiş, gurbete çıkmış. Biliyorsunuz, Karadenizlilerin çoğu gurbete çıkar. Biz de geldik İstanbul’a, Çapada, oturuyorduk. Top oynuyorum her genç gibi. Boks aklımda yok, hayalimde yok; top oynuyorum. Çocuklar top oynar, top oynamayı severler ya, ben de top oynuyorum. Bir gün maç yapıyoruz. Ben sağ bek oynuyorum; top geçer, adam geçmez (gülüşmeler). Sol açık böyle giderken talihsiz bir hamle ile ayağım kırıldı. Götürdüler beni hastaneye. Doktor dedi ki, “Bu ayak kesilebilir, ailesinin gelmesi lazım.” Ben de arabanın içinde yatıyorum, bağırıyorum ağrıdan. Kırılmış çünkü, büyük kemikten. Benim ağabeyimin hanımı vardı, yengem, onun da çocuğunun kolu kırılmıştı bir zamanlar, tecrübeli bir kadın. O dedi ki, “Ben de geleyim.” Doktora götürdüler beni bir süre sonra. Doktor dedi ki, “Korkmayın, bu daha çocuk, çabuk kaynar.” 9,5 ay koltuk değnekleriyle gezdim. Ayağım birazda yamuk kaynadı. Tabi çocuğum, sporu da çok seviyorum. Ağabeyim var benim, şu anda belki 90 yaşında, yaşıyor o boks yapıyordu. Beni götürdü Fatih Güreş Kulübüne. Fatih Güreş Kulübü, rahmetli Yaşar Doğu’nun güreştiği bir kulüp. Orada haftada iki-üç gün boks yapıyorlardı. Orada boksa başladım. 13-14 yaşındaydım. Rahmetli hocamız vardı, Ali Yılmaz hoca; temiz bir insandı, Namazında niyazında ahlaklı bir kişiydi. Ben boks antremanı yaparken aynanın karşısında, beni gösterirdi, “Bu, istikbalin küçük Kemal’i olacak” derdi. Böyle başladık serüvene. Sonra İstanbul şampiyonu, Ankara şampiyonu oldum. Askerliği sivil yaptım, 1 ay askerlik yaptım. Niye? Milli boksördüm, jandarmaydım, sivil askerlik yaptım. 63.5 kiloda, 67 kiloda, 71 kiloda Türkiye şampiyonu oldum, üç ayrı sıklette. 1969 senesinde profesyonel oldum. Garbis Zakaryan vardı, belki duymuşsunuzdur, eski boksör, Ermeni asıllı, temiz bir insan, pırıl pırıl bir insan. Onunla beraber Avusturya’ya gittik. Garbis Zakaryan, sağ olsun, beraber çalışıyoruz; dedim ki, “Garbis ağabey… Antremandayız, Dolmabahçe Stadyumunun altında bölge salonu var, orada idman yapıyoruz. “Ooo, gözün aydın” dedi bana. “Niye?” dedim. “Hasan Cansız, Kom fabrikalarının sahibi. Herhalde seni profesyonel yapmak istiyorlar” dedi. Neyse. Gittim Hasan Bey’e. Baktım, şahane bir fabrika. Ben de o zaman ablamda kalıyorum. Gittik fabrikaya. “Tamam Cemal, seni Avrupa’ya göndereceğim, profesyonel yapacağım” dedi. Derken Avusturya’ya gittik. Garbis Zakaryan’la birlikte Avusturya’ya gittik. Orada aşağı yukarı 2 sene kaldım. Orada lisans aldım. Orada, öldü daha sonra, Robert Zibber diye bir menajer var. Biliyorsunuz, profesyonelde menajerdir boksörleri organize eden, maç organizasyonu yapan kişiler. Onun evinde kalıyorum. Fakat enteresan bir şey, samimi söylüyorum, adam evinde, villasında beni misafir etti, evinde yatıyorum kalkıyorum. Ben ne eğlence ne de kötü alışkanlıklarım olmadığı için sadece yaptığım spor konsantre oldum. Yoksa parıltılı şaşalı bir hayatın içinde kendimi muhafaza edebildim. Önümde bir çok örnekler var. Ben geldiğim yeri unutmadım bir, ibadetlerimi bırakmadım iki, azimle sporuma konsatre oldum üç. Ondan sonra bir çok maç yaptık, profesyonel olduk.
Antreman programınız nasıldı hocam?
Bakın bizimzamanımızda maça çıkıp 15 raunt dövüşüyorsun. 15 raunt ne demek biliyor musun? Birbuçuk saat ringdesin yani. Her gün sabah düzenli idman yapıyordum…Sabah akşam idman yapıyordum. Ama yaşantı olarak çok düzgün yaşıyordum. Biliyorsun, sporda bu önemli. Şayet sigara ve alkole bulaşsaydım Nişantaşında da ortam vardı bugün bu röportajı benimle yapmayacaktınız çünkü şampiyon olmayacaktı karşınızda. Düzenli bir hayat ve çok çalışma vardı hayatımda. Sabah akşam idman yapıyordum. Şişli’den Belgrat Ormanları’na kadar haftada üç kez koşuyordum.
Spor nedir sizce özetler misiniz?
Spor sağlıktır, sıhhattir, seyahattir. Ben dünyayı gezdim, dünyayı. Dünyayı nasıl gezersin sen arkadaş? On beş sefer Amerika’ya gittim. Amerika’yı rüyamda göremezdim Trabzon’un köyünde. Sporla vesilesi ile dünyayı dolaştım. Dört kez Avrupa şampiyonu oldum, Türkiye şampiyonu oldum. Bu öyle kolay bir şey değil. Ali Sami Yen’de kaç kişi vardı biliyor musunuz; 41 bin kişi vardı, açın bakın.
Görülmemiş bir şey. Daha da görülmez yani.
Ali Sami Yen’de 41 bin kişi vardı, biletli, maça gelmiş. Şimdi ise varsa yoksa sadece futbol. Sporun her dalı güzeldir.
Gençlere nasıl örnek oluyorsunuz?
Geçen gün koşudan gelirken baktım ki sokakta gençler ellerinde sigara var. Onlara dedim ki gençler kaç şınav çekebilirsiniz? Onların her biri bir rakan söyledi 10 çekerim diyen 20 çekerim diyen 30 çekerim diyen oldu. Bende onlar dedim ki ben 250 tane şınav çekiyorum, 500 tane mide hareketi yaparım dedim inanmadılar. Bende onlara dedim ki şayet ben yaparsam sigarayı bırakıp spora başlar mısınız dedim. Başlarım amca dediler. 200 şınav parkta çekince amca inandık yeterli bırak dediler. Onlardan söz aldım tabii, benim için en büyük şey spor, spor, spor. Yine söylüyorum, her sabah, istiyorsanız sizde yapabilirsiniz.
Türkiye’de, ama pek fazla şampiyonumuz yok. Ben, tabii, sporu öne alıyorum, yani boksu değil de sporu. Spor, spor, spor; herkese spor tavsiye ediyorum. Mesela benim kızım ilahiyatta doçent. Ona ben sporu anlattım; ne yalan söyleyeyim, her gün ona spor yaptırıyorum. Niye? Sıhhati için. Herkese anlatıyorum sporun faydasını, zararını. Zararı yok, faydası var. Hiçbir zararı yok sporun. Spor nedir? Sağlıktır. Ama illa gidip de boks yap, futbol oyna, güreş yap değil; evde de spor yapabilirsin. Ben şu anda 70 yaşındayım, yaptığım spor malum. Buyurun haydi, 250 tane şınav çekin bakalım. Yapamazsın. Çünkü…
Hocam; bize vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederiz. Son bir sözünüz var mı, gençlere şifa olacak?
Fikret Bey, canım benim; benim o zamanki ölçülerim ile şu anki ölçüler biraz değişiklik gösterdi. Ben şu anda insanlara manevi gözle bakıyorum. Sizinle tanıştığıma fevkalade sevindim. Hankando sporunun gençlere hizmet edeceği çok açık. Buradan da devlet erkanın da duymasını arzu ederim yerli ve milli bir spor olan Hankando gençlerimize sahip çıkmak için çok önemli. Ahlaki değerleri ve insani değerleri bu topraklara ait. Kurucusu olan Grand Master Şenel İlhan kardeşime de sevgi ve selamlarımı sunarım. Bize dua etsin. Hayat film şeridi gibi önümden geçip gidiyor. Hayatımın son baharındayım… Herkese selamlar.