YURTTA SUS, CİHANDA SUS!

Her bir işin güzel yapılabilmesi için, ehil insanların olması lazım. Ehil insanlar ise, dağda yetişen yabani otlar gibi, kendiliğinden yetişmiyor. Bunun için devleti yönetenlerin her şeyden önce iyi yetişmiş ve devlet tecrübesi olan, devletini,  milletini seven, derdi davası olan kişiler olması gerekiyor.

 

Bu kadrolar, eğer kendi kültür, inanç ve millet şuurundan yoksun kişiler olursa,başka kültür ve inanç değerlerinin tesirinde kalıpaşağılık duygusuna kapılırlar. Bu duygu ise onları, güçlü ülkelerin kulu, kölesi gibi davranmaya sevk eder. Böylelerinin idare ettiği ülkeler, her ne kadar mustakil (bağımsız) gibi görünseler bile, aslında kültür ve inanç köleleridirler.

 

Türkiyemiz aslında, Osmanlı Devletinin mirasıdır. Osmanlı’nın son dönemindeki, batıya ilim-irfan öğrensin diye gönderdiğimiz gençlerimiz, batının kültür değerlerinin etkisinde kalıp, kendi değerlerini hor görmeye başlamışlarhem bulundukları batı ülkelerinde (çoğunlukla da Fransa’da) hem de memleketimize döndükten sonra, zaten bozulmaya başlamış ve bu yüzden yıkılmaya müheyya (hazır) haldeki Osmanlı’nın yıkılışını hızlandırmışlardır.

 

Yerine, Lozan’da büyük tavizler verilerek kurulan Türkiye ise, verdikleri sözleri yerine getirmek gayesiyle, tamamen Avrupaî bir yapıyı yerleştirmek için, halkına zulmetmiş, toplu katiller yaparak (Dersim gibi), ilim adamlarını meydanlarda asıp, milleti sindirmeyi başarmıştır.

 

Harf inkılâbı ile millet, bir gecede cahilleştirilmiş, medreseler kapatılmış, kök değerlerimiz adına ne varsa milletin o değerlere ulaşmasına engeller konulmuştur. Bin yıllık bir medeniyet ve kazanımların inkârına gidilmişköksüz bir millet haline getirilmeye çalışılmıştır. Bütün bu yozlaştırma, soysuzlaştırma ve milletce geriye götürülme ameliyesi, gûya muasır medeniyete erişme adına yapılmıştır. ‘’ Zehiri insana altın tasta sunarlarmış’’

 

Bütün bu icraatlara karşı çıkanlar, Avrupalı şer odaklarının da destek ve rehberliğinde yok edilmiş ve güçsüz bırakılmıştır. Ne zaman Milletin özüne dönüş hareketi gelişse, darbelerle (27 Mayıs gibi), veya önderlerini zehirleyerek (Turgut Özal’ın öldürülmesi gibi) veya muhtıralarla (28 Şubat muhtırası ve post modern darbesi gibi) susturulmaya, yok edilmeye çalışılmıştır.

 

Ne yazık ki, aradan neredeyse bir asır geçmesine rağmen tarihimizle yüzleşilememişve sorumlular millete hâlâ ilan edilememiştir. Yabancı kültürlerle yetişmiş kapı kulları, hâlâ etkilidir ve pes etmemektedirler.

 

Son 12 senedir, özümüze dönüş yolunda epeyce yol katedilmiş olmakla beraber, uluslararası şer odakları ve yerli işbirlikcileri hemen faaliyete geçmiş, (gezi olayları kalkışması, 17-25 Aralık darbe teşebbüsleri ve malum medyanın kiralık kalemlerinin yazıp-çizdikleri gibi) bu gelişmeleri yok etmeye çalışmışlardır.

 

Ancak tarihin seyrini değiştirmeye kimsenin gücü yetmez. Artık ilerleme ve tarihe yön verme sırası Milletimize gelmiştir. Bunu ne yaparlarsa yapsınlar engelleyemezler. Çünki Allah c.c.

‘’…O günleri biz insanlar arasında döndürür dururuz (zaferi bazen bir topluma bazen öteki topluma nasip ederiz.) …’’( Al-i İmran S. Ayet 140 Diy. Vakfı terc.) buyuruyor.

 

Ve yine Allah c.c. ‘’ Sulh hayırdır (elbette daha hayırlıdır.)” mealindeki (Nisâ, 4/128) ayet-i kerimede, bir önemli ilkeyi bize hatırlatıyor.  Memleketimizde kırk yıla varan bir süredir akan kana seyirci olup, çare bulamayanlar, BARIŞ SÜRECİ’ne karşı çıkmayı hangi akılla savunuyorlar. Ülkenin daha ileri gitmesi için fikir üreteceklerine, BARIŞ’a karşı çıkmayı FİKİR diye ortaya atıyorlar. ‘’Kan kanla yunmaz’’ demiş atalarımız. Uluslar arası tezgahlarla buraya kadar sürdürülen bu düşmanlık, hiç kimseye bir şey kazandırmadı, 40 bini aşan insanın ölümü ve yüz milyarları geçen para-mal ve mülkün ziyanına sebeb oldu. Ey Atatürkcüler! hep İZİNDE vakit geçirmeyin. Atanız ‘’YURTTA SULH CİHANDA SULH’’ demişti, biraz  da BARIŞ için ÇALIŞIN.

 

‘’Görelim Mevlâ neyler, neylerse güzel eyler.’’ Selam ve dualarımla.  25 Kasım 2014

 

Ali YÜKSEL

a.yukshel@yandex.com