BUNUN ADI VAHŞET

Nagehan CANBUL

Gazeteci – Yazar - Şair

“Yeryüzünde debelenen hiçbir canlı ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş da yoktur ki, sizin gibi birer ümmet (yaratılışları ve ihtiyaçları ile aynı birer nevi') olmasınlar! (Biz) kitabda (Levh-i Mahfûz'da) hiçbir şeyi eksik bırakmadık; sonra (hepsi) ancak Rablerinin huzûrunda toplanacaklardır. (El-Enam 6/38)

Değerli okurlar!

Tahmin edeceğiniz üzere bu haftaki yazı konumuz hayvan canların yaşadıkları daha doğrusu onlara yapılan, insanlığa yakışmayan, izlemeye yüreklerimizin dayanmadığı vahşete “ Dur ! ” diyebilmek. Rabbimiz’in bizlere emaneti olan sessiz kulları, sokakta, doğada var olan, tüm canların sesi, koruyucusu olabilmek, boynumuzun borcudur. Konya hayvan barınağında kürekle vura vura öldürülen o zavallıcıkların hakkını kim arayacak? Esasen, o kürek tüm insanlığın başına inmiştir. Silkinelim ve kendimize gelelim; sadece suçu işleyen değil, buna seyirci kalan, hiç sesini çıkarmayan herkes bu günaha ortaktır. Anılan ayette de belirtildiği üzere, Kur’an-ı Kerim’de hayvanlar için de “ümmet” kavramı kullanılmaktadır ve hayvanların da ümmet oluşlarıdır. İslami gelenek ve literatürde özel ve önemli bir kavram olan ümmetin hayvanlar için de kullanılması gerçekten dikkat çekicidir.

O halde, şüphesiz ki, hayvanlar da Allah’ın kuludurlar. Peki kulun kula eziyet etmesi de ne oluyor? Basit para cezalarıyla akan bu kanın önüne asla geçilemez. Caydırıcı hapis cezaları gerekir kanaatindeyim. Gün geçmiyor ki patisi, kuyruğu kesilmiş bir hayvan görmeyelim. Kameralara takılan tespit edilmiş, suçüstü öyle iğrençlikler, canilikler var ki hangi birini sayayım? İçindeki şiddeti tatmin için, tenhada yakaladığı bir hayvanı, yerden yere vuran mı dersiniz, bir hayvan severin hayvanlar için sokağa koyduğu su ve mama kabına sıkı bir tekme atan mı dersiniz, mide bulandıran hayvan istismarları mı dersiniz? Ne oldu bize, toplum olarak nereye gidiyoruz?

Sosyal medyada dahi kutuplaşmayı başaran yurdum insanı, iki güruha ayrıldı: bir kısmı; “Yeter bu canlara cinayetler, bu işkence ve kan dursun!” derken, diğer güruh ise; “Neden hayvan canı, insan canından daha değerli tutuluyor?” diyor. Bu sorulara bizzat maruz kalan bir olarak, ben de şu kalbi ve akli dengeyi gözeterek, bu ikinci grup vicdansızlara şunu sormak istiyorum: “Bu nasıl bir mantıktır, kim dedi size hayvan değerli, insan değersiz diye?”  Bu durumda şöyle cevap veriyorlar: “ E ama, başıboş köpekler insanlara saldırıyorlar?” O halde şunu belirtmeliyim, lütfen dikkatle okuyunuz:

Saldırıya uğrayan bir insana, bir çocuğumuzun zarar görmesine kahroluyoruz. Ama sizin değeri bir hayvan kadar olamayan mantığınız, tutanın elinde kalıyor. Sizin gibi düşünenler, zavallı köpeklere acımasızca kürek darbeleri indiriyor. Bir defa, hem insanların yaşam hakkı için sağlıklı bir rehabilitasyon ortamı gerekiyor. Modern barınaklar ve kısırlaştırma zaruridir. Düşünün bir insan da tekmelenip, eli - ayağı kesilip işkence, tecavüz, istismar edilse, aç bırakılsa, Allah korusun bir ay sürmez vahşi bir canavara dönüşür. Köpek ve kedi gibi hayvanlar, yaratılışı gereği zaten etobur hayvanlardır. Betonarme bir şehir ortamında yaşaması ekolojik yaşam şartlarını zorlamaktadır Her iki canlı, hem insan, hem hayvan için, zaten çözülmesi gereken ilk bariz sorun, yaşam alanlarının ayrılması gerekliliğidir. Allah katında, can candır, insan, hayvan hepsi onun ümmetlerindendir.  Kimi insanda mantık şu:  “Allah varlıklar arasında en üstün insanı yaratmıştır.”  Peki, en üstün olmak  bize emanet edilen hayvanları katletmek,  korumamak,  iki dilim ekmeğe, bir tas suya muhtaç etmek midir?  Üstün insan olmak; Rabbimizin yarattığı bütün yeryüzüne, özenle bakacak ve ihtiyacımızdan fazlasına elimizi uzatmayıp bu düzene zarar vermeden sadece bir emanetçi olduğumuzun bilincine varmakla mümkündür. Hem insan, hem hayvan güvenliği için el insaf diyorum. Bilinçli bir Müslüman; yaratılan canlı ve cansız her şeyin, bir taşın bile Allah’a hamd ve tesbih ettiğini bilmeli, bu bilinç ile davranmalıdır. “Kainatta hiçbir şey yoktur ki hamd ile Allah’ı tesbih etmesin, onu anmasın, ona dua etmesin. Fakat siz onların bu tesbihlerini, zikirlerini, dualarını fark etmiyorsunuz.”  (İsra, 17/44) Bu ayette geçen “şey” kelimesi canlı-cansız her varlığı içine alır. Biz insanlar akıl ile donatılan canlılarız. Hayvanlar ise şuur dediğimiz kendi ihtiyaçlarını temin edecek ve onları tehlikelerlden koruyacak doğuştan sahip oldukları materyalistlerin “içgüdü”, inananların ise ilahi bir sevk ve “ilhamat” dedikleri bir takım özelliklere sahiptirler. Hayvanlar ihtiyaçları dışında olanı öldürmez, zarar vermez iken; işkence, istismar, tecavüz etmez iken; akılla donatılan insanoğlu, nasıl oluyor da bunca vicdansızlığı yapabiliyor akıl alır gibi değil.  Sevgili peygamberimiz “Kim bir serçeyi boş yere sırf eğlence olsun diye öldürürse, kıyamet günü o serçe feryat ederek Allah’a şöyle seslenir. “Ey Rabbim! Falan kişi beni gereksiz yere öldürdü, herhangi bir fayda için öldürmedi.” Hayvanları acımazsızca katledenlerin, bu hesabı Allah katında vermesi mümkün değildir.

Zevk için avlanmayı yasaklayan yüce dinimiz İslam; bu kadar açık, net örneklerle her canın ne kadar değerli olduğunu beyan ediyor. O halde bencilliği bırakalım. İlla etinden sütünden faydalanmasak da, her canlının doğada bir görevi, önemi var ve her şeyden önce tıpkı kendi bedenimiz gibi insanlara sadece emanettir. O vakit sahibi olmadığımız her şeyin biz dahil sahibi olan kudretli Rabbimize döndürüleceğimizin ve hesap vereceğimizin bilincinde yaşayalım. Hz. Peygamberimiz (S.A.V): “Kıyamet gününde her hak sahibine verilecektir. Hatta, boynuzsuz olan koyun bile boynuzlu olan koyundan hakkını alır.” buyurmuştur. O halde insan olarak aklımızın rehberi vicdanımız, merhamet ve şefkatimiz olsun. Mutlak geleceğinden şüphe olmayan bir hesap gününü unutmayalım.