Kur'an bize ne anlatır?

Sonunda sözü şu iklim yasası tasarısına getireceğim de, konuya TeoPolitik bir bakış açısıyla gireyim istedim.

Kur’an bize Allah’ı ve ahiret gününü anlatır. Bize örneklik makamında nübüvveti anlatır. Bize dünyayı ve nefsimizi anlatır. Geriye kalan iman ve cihad’dır. Rıza’ya, onun sonunda Cennete ulaşmamız için Cihadı anlatır. Farkına vardık mı bilmiyorum, mesela güzel örnek verirken de, kınayıp lanetlerken de çoğu zaman muhtab’ının adını söylemez. Ne Üzeyir aleyhisselam’dan ve ne de Nemruttan söz eder mesela. Ama biz biliriz kimden bahsedildiğini. Bazı peygamberlerin adından söz edilmesi, onun hayatından o konuda çok fazla örneklikler olması itibarı iledir. Ayrıca onun sonunda “beşer” olarak “kul” olduğunu bize anlatır. Kibirlenenleri kınar ve insanı aciz, zayıf bir varlık olarak tanımlar. Asr suresinde belirtildiği gibi, insanların pek azı hariç, çoğu hüsrandadır. Eğer Nemrudu isim olarak yazsaydı, onun ne kadar kötü biri olduğunu düşünecektik. Ama onun niçin kötü olduğunu biz onun söz ve fiillerinden anlıyoruz. Onun ismini zikreden o söz ve fiile odaklandığımızda, o söz ve fiile sahip olan herkesi aynı gözle görüyoruz ve kendi nefsimizi terbiye hususunda o söz ve fiillerden uzaklaşmaya çalışırız. Yoksa Allah’ın gazabı bizi bulacaktır. Biz Nemrud’a benzemiş olmayacağız, Nemrudu, o söz ve fiili sebebiyle lanetleyen hitabın biz de muhatabı olmuş olacağız.

Ebu Cehil şöyle, Ebu Leheb böyle. Onları kınar ve lanetler geçer gideriz. Halbuki, o kişilerin lanetlenmesine, kınanmasına vesile olan söz ve eylemlerinin bir benzeri ya da bizim dost edindiklerimize vardır ve biz onu o kişilerle özdeştirmeyiz. Bu konuyu kendi şahsımız, ya da ailemiz, kabilemiz, ülkemiz, liderimiz, örgütümüz, Şeyhimizle de ilişkilendirerek okuyabiliriz o ayetleri. Bir de bakarız ki, bizim nefsimizde, ya da lider, önder ve dost edindiklerimizde ne kadar kötü özellikler varmış. Ve uzak durduğumuz kişilerin bazısında ne kadar güzel hasletler varmış..

Sürekli övünen ve sürekli kendinden olanın ayıplarını örterken, başkalarının ayıplarını araştıranlardan olmayalım. Kimsenin, kişi, topluluk ya da örgüt olsun, ahval-i şahsiye’ye müteallik ayıplarını, kabahatlarını araştırmayalım. Hele de bunları dedikodu yapmak, aleyhinde şantaj için kullanmak üzere bu işlerin peşine düşenlerin yaptıkları işin vebali o işi yapanın günahından daha az değildir. Eğer birinin ahval-i şahsiye’ye ilişkin bir ayıbı hakkında bilgi sahibi olmuş ve onu araştırma gereği duymuşsak,   onun hatasından başkalarını korumadan önce o kişinin halinin şüyu bulmasını önlemek ve o kişinin o hatadan vazgeçmesini temin yönünde olmalıdır. Yoksa batılın tasviri saf zihinleri ihlal edeceği gibi, bazı şeylerin şüyuu vukuundan beter hale gelir. Bir ahlaksızlığın yayınlaşması, toplum zihninde ona meşruiyet kazandırır ve “herkes yapıyor, ben niye yapmayayım” anlayışı ile toplumdaki ahlaki hassasiyeti dejenere eder.

Kuşkusuz birilerinin yanlışı, başkaları için açık ve yakın bir tehlike oluşturuyorsa, bunun tesbiti, kendinin ve çevresinin uyarılması gerekir. İşin vahameti, aciliyeti ve şiddetine göre tedbir de alınır.

Yakını olan suçluyu koruyan ve rakibinin suçunu araştıran kişi aslında ahlaki açıdan 3. Suçlu kişidir. Maalesef bugün siyasette de, ticarette de, toplum hayatında da bunu çok sık ve çok fazla görüyoruz. Trollerin yaptıkları budur aslında.

Kur’an bize, hayır ve şerrin Allah’ın iradesi içinde olduğunu, Allah’ın (cc) her şeyi gördüğünü, bildiğini, duyduğunu söyler. O kadir-i mutlaktır. Her şeye muktedirdir. Ol der ve o olur. O Kader’e, Rızga ve Ecele hükmeder. Ezelde zamandan ve mekandan münezzeh olan Allah’ın ebedi bilgisiyle şekillenen Kaderden başka bir kaderimiz yok. Madem, her şeyi, herkesi, hayır’ı da şerri de yaratan Allah’tır ve  o zamandan ve mekandan münezzeh bir makamdadır o bilmese olacak hadiseleri nasıl yaratacaktı? O geçmişi ve geleceği, zahiri ve batını bilendir. O zaman hadiseler karşısında bize düşen görev Allah’ın rızasının tecellisinin vesilesi olmaktır. Allah bunu ezelden bilmektedir, şimdi bizim zaman ve mekan boyutunda akıl ve irade ile nefsimizde bu bilgiyi tasdik ederek sorumluluk üslenmemiz söz konusudur. Bu  süreçte kişi, topluluk ya da ülke olarak herkesin rızgı da, eceli de Allah’ın kefaletindedir. Allah (cc) bizleri, mallarımız, canlarımız, sevdiklerimizle, kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek imtihan edecektir. Hiç kimse, hiçbir canlı, hiç bir topluluk, hiçbir ülke, tayin edilen rızgından az ya da çok yemeyecektir. Bu konuda kimse haşa kendini Allah’ın yerine koymasın. Allah’ın ordularının komutası ya da Allah’ın hazinelerinin anahtarı peygamberler dahil hiç kimsenin elinde değildir. Topluma, kader ve rızık tayin edenler, insanları öldürmekten ya da yaşatmaktan söz edenler İlahlık ve Rablik taslayanlardır. İnşallah demeyi unutanlar, yani bu konudaki İlahi tasarrufu bir kenara bırakıp, insanlara, kader, rızık, ecel tayin etmeye kalkanlar modern zamana ilahları olma iddiasındadırlar.

İklimci’ler, GlobalResetçi’ler, CoVID’çiler, TransHumanizmciler, hepsi de bu planda kendi yerlerini belirlesinler bakalım, kendilerini nerede bulacaklar. Birileri (Haşa) Allah’ın yetmeyen gücüne güç, yetmeyen parasına para, yetmeyen aklına akıl yetirme gayreti için peşlerinden gelenlere, hitap ettikleri kitlelere ve dünyaya ne mesajlar veriyorlar.

Kendilerini merkeze alan partilerin genel başkanları, Dernek, oda, Sendika, şirket, kooperatif yöneticileri aday olduklarında üyelere neler vadediyorlar. O senaryoda kendilerine makam ve gelecek gören birileri nasıl onları çılgınca alkışlayarak sloganlarla kendi adamlarına destek veriyorlar. Sahi bunlar ne yaptıklarının farkındalar mı?  Meclislerde, kongrelerde oy verenlerin çoğu, ne oy verdikleri konuda bir bilgi sahibidirler, ne de adayları yakından tanıyorlar. Kafalarını kiraya verdikleri birinden işaret bekliyorlar ve onun söylediği sloganı tekrarlıyorlar. Kur’an'da kınanan kişiler ve topluluklardan biri de bunlardır aslında. Ramazan başlıyor, Hadi Kur’anı okuyalım, ama bu sefer, başkaları üzerinden değil, kendi nefsimizi muhatap alarak, onu yargılayalım. Aslında nefs muhasebesi işte böyle bir şey.

Unutmayalım ki, bu dünyada yaptığımız ve yapmamız gerekirken yapmadığımız, söylediğimiz ve söylememiz gerekirken söylemediğimiz her sözden hesaba çekileceğimiz bir gün var! “Din büyüklerinizi İlah ve Rab edinmeyin” diye bir ayet var. (Tevbe 31)’in “esbabı nüzul”üne bakalım. Hz. Peygamber, Hatem İbni Adiy’e bu ayeti nasıl açıklıyor. Burada Ruhbanlar üzerinden bir misal verilse de, bu devlet başkanları, patronlar, herkes içindir. Şeyhler de bu kapsamdadır. Hatta Peygamberler için de bu böyledir. Onun için biz “… abduhu ve resuluhü” deriz, İseviler gibi Hz. İsa’yı İlah ve Rab konumuna yükseltmeyiz. Allah’tan başka kimseyi İlah ve Rab edinmeyeceğiz. Şehadetimiz “La ilahe..” diye başlar ve “İllallah” diye biter. Yani Allah’tan başka hiç kimse İlahımız ve Rabbimiz değildir. “Sizden olan ulul emre iteat”, sizin (mezhebinizde, tarikatınızdan, ırkınızdan, partinizden olan) olan, yetkisini sizden alan ve size hesab veren; “marufunuz” olan konularda, Allah, Resul, Kitab’a uygun şekilde, istişare ve şura ile, mal, can, namus, akıl-inanç ve nesil emniyetinizi sağlamak için, zaman, mekan ve görev alanı belli ve şarta bağlı olarak, karşılığında cennetin satın alındığı bir sözleşme anlamı taşıyan “Biad” şartına bağlı olarak yönetenin halka, halkın yöneticisine, sözleşmeye dayalı sadakatini ifade eder. Bunun dışındaki her sadakat, vefa, tabiiyet ve riayet kişiyi sorumluluktan kurtarmaz.

İklim yasa tasarısını okumadan ya da okuyup anlamadan ya da, okuyup anlayıp, kabul ederek imzalayanlarla, yarın bu konuda bir soruya muhatap olduklarında söyledikleri ya da söylemeleri gerekirken söylemedikleri ile, genel kurula geldiğinde el kaldıran ve kaldırmayanlar, yaptıkları ile öbür dünyada hesaba çekileceklerdir. Allah’ın rızasına uygun davrananlara ne mutlu.

Biz Allah’ın rızasını gözetelim, Allaha güvenelim, çünkü “Hüküm Allah’ındır”. Şu maslahat, bu maslahat diye kendinizi kandırmayın. Biz böyle yapmazsak şöyle kayba uğrarız, biz gidersek şunlar gelir gibi şeytanın dolduruşlarına gelmeyelim. “Bu mücadeleye girmeseydik, kaybedenlerden olmazdık” gibi münafıkların bahanelerinin arkasına saklanmayalım. (Bakınız: Ali İmran 156) Geçmişe dönük olarak hatalardan ders almak meşrudur ama ihtimal hesabı yaparak akıl yürütmek Şeytandandır.” Babam kız olsaydı ben kim olurdum gibi”. Şöyle olmasaydı böyle olmazdı şeklindeki yorumlar bizi doğru sonuca götürmez..  Allah (cc) “bize hayır gibi gelen şeyde şer, şer gibi gelen şeyde hayır murat etmiş olabilir. Biz bilmeyiz, Allah bilir”. (Bakınız Bakara 216). Allah’ın rızasına uygun davranacak olursa, bu dünya ve ahiret hayatında galib olacak olan onun hükmüdür. “Eğer başına bir iş gelirse, ‘Keşke şöyle yapsaydım; o zaman şöyle olurdu.’ deme. ‘Allah’ın takdiri böyleymiş; O dilediğini yaptı.’ de. Zira,‘Keşke şöyle yapsaydım.’ sözü, şeytanın vesvesesine yol açar.” (Müslim, Kader, 34)

“Ya Rab, bize Hakkı Hak, batılı batıl göster, Hakk’ta toplanmamızı nasib et. Bizi nimet verdiklerinin yoluna ilet, Gazaba uğrayanların değil”.. Hatırlıyor musunuz, günde en az 40 kere bunu söyler namaz kılan biri. Ne olursa olsun, “İklim yasası çıksa. Namaza durduğunda yine bunu söyler. Hayat devam ediyor ve Allah (cc) bizden zalimlere karşı korkmadan direnmemizi istiyordur. “Hasbinallahu ve nimel vekil ve nimel mevla ve nimen Nasir” (Allah bize yeter, o ne güzel vekildir. O ne güzel Mevla o ne güzel yardımcıdır). Gazze’de Siyonizm’e karşı direnenler bu “iman”la direniyorlar. Müslümanlara düşen görev de bu.  Sonunda her topluluk layık olduğu gibi idare olunacak. Ve biz kendi halimizi düzeltmeden Allah’ın bizim hakkımızdaki hükmü bellidir. Unutmayalım ki, iman ettim demekle yakamız bırakılıvermeyecek!

Ramazan başlıyor, haydi! hep birlikte Allah’a, resul’üne, kitab’a yönelelim. O kitap bize Allah’ın açıklanmış rızasını beyan eder. Yaratanın yaratış gayesini açıklar. Bizden istenense O’nun rızasının tecellisinin vesilesi olmaktır. O bizim ellerimizle zalimleri cezalandırmak ve mazlumlara yardım etmek istemektedir. Selam ve dua ile.