Genel

Kendine mübah gördüğünü sana haram kılanlar, milletin hassasiyetlerini kaşıyor farkında mısınız

Kendilerine “mübah” gördükleri ne varsa, başkasına onu “haram” etmek için olağan üstü çaba sarf edenlere dair söz söylemenin vakti bir kez daha gelmişse…

Bize düşen, hadsize haddini bildirmek, kibir abidesine hervele yapmak, durduğumuz yerin altını kalın çizgilerle bir kez daha çizip, “hadi oradan” demektir!

HADİ ORDAN, MEDYA BÜLBÜLLERİ..!

Her fırsatta, “millet aç, aç” diyerek konuşmaya başlayıp, ardından her fırsatta kendi mahallesinde oradan oraya “transfer” olan bir arkadaş var. Laf cambazı, “yalanda sınır tanımayan” ve dahası kendine mübah gördüğü her şeyi “düşman”  ya da “rakip” bellediği “muhafazakar kesime” haram belleyen bir tip.

En son, Karadeniz kıyısında bir ilimizin cumhuriyet savcısını “yemek” maksadıyla, yemeye kalkışmıştı!

Duyum odur ki daha önce birkaç kez gidip geldiği kuruma bu kez geri dönerken “2 milyon lira” transfer parası almış! Maaşı mı? O savcının aldığının 4 katından fazla desem..!

Millet aç, aç” demiyor sadece, “Geçinemiyoruz” diyor hala..!

Belediye başkanının hediye ettiği “tablo”nun değerini hesaplayamayanlar var bir de!

Parasını cebinden ödedikleri akşam yemeğinden paylaşılan fotoğrafı diline dolayıp köşesine taşıyan bir başkası, “Yiyin efendiler yiyin aksırıncaya kadar, tıksırıncaya kadar yiyin” diye yazı yazıyor.

Sonra da İmamoğlu’nun hanut Roma gezisine katılıp, “Kendi cebimden harcasam bu geziyi yapamazdım” diyor.

Parasıyla akşam yemeği yiyenlere devletin imkanlarını kullandılar diyerek iftira atmaktan utanmadığı gibi, bir kuruş para harcamadan 5 yıldızlı otelde Roma tatili yapmayı kendine mübah görüyor!

Yersek..!

Bir başkası çalıştığı eski televizyonda misafir ettiği belediye başkanının, olmayan görüntüleri izlediğini anlatıp, “Kanım dondu” diye yalan söylediği canlı yayında, belediye başkanına hayran hayran bakıp bir de destek atıyor.

Sonra oradan o belediye başkanın dizayn ettiği medyaya transfer oluyor, aylık 350 bin tl maaş alıyor. Çıkıp, geçinemediğinden söz ediyor.

Yersen..!

***

Maşallah, tarih biliyor, strateji biliyor, bilim biliyor. Dini zaten biliyor. O kadar biliyor ki Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yetkinliğini tartışacak kadar biliyor.

Bir de üstüne üstlük, yapılanlar konusunda ahkam kesmeyi de ihmal etmiyor.

Ama öyle anlarda öyle “fırıldak çeviriyor” ki milletin aklı karışsın diye...

En son Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Amerika’da Maryland’ta faaliyette olan İslam Merkezi ile İmamoğlu’nun iki günlüğüne 249 milyon Euro’ya kiraladığı Paris’teki “Saray”ı kıyaslama cihetine gitti.

Kıyaslarken de “Diyanet İşleri Başkanı’nın Amerika’da villası var” yalanına bir kez daha sığındı.

Amerika’daki İslam Merkezi bir kompleks ve oraya sadece Türkler değil her milletten müslümanlar gidip, kalıyor, ibadet ediyor, birbirini görüyor… Cuma günleri 3 bin Müslüman Cuma namazı kılıyor.

Ama bu hergelenin aklı başka çalıştığı için ya da keser gibi hep kendine yonttuğu için başkalarının da kendine yonttuğunu sanıyor.  İftirayı sallıyor!

Peki gerçek ne?

Gerçek şu, Türkiye Cumhuriyeti’nin Diyanet İşleri Başkanlığı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın himayesinde Amerika’da Washington DC’nin hemen yanı başında bir İslam Merkezi Kuruyor. Camisi, kütüphanesi, konferans salonları, dinleme mekanları ve dahası yatılı kalınabilecek “villa”ları (geliri oraya harcanmak üzere ücreti mukabilinde) var. Teksas’tan, Kansas’tan, New York’tan kalkıp Washington DC’ye gelen Müslümanların uğrak yeri. İbadetgahları.

Ama hergele, Paris’te iki gece eğlenmek için 249 milyon Euro verilen Saray ile Diyanet’in Amerika’daki İslam Merkezi’ni kıyaslıyor. Bir de Paris’tekini yorumlarken “Ne var bunda” diyor.

Yersek..!

***

Bu işleri yapan, kamuoyu oluşturmak için çabalayanlar bu meseleye ilk önce “Başörtülüler cipe biniyor” diye başladı. "

Haşema ile havuza giremezsin diyenler de aynı kafaydı.

Lüks tatilleri, lüks otomobilleri, lüks konutları kendilerine hak görenler, görece kendilerinden daha altta olduklarını düşündükleri muhafazakar dindarların, bunlara erişiminden rahatsızlık duyup bir de “fetva” verdiler. “Bize mübah, size haram!”

İşin başat aktörlüğünü de “Etro gömlek” giydirip piyasaya sürdükleri “Gandi Kemal”e verdiler.

Saray” dedi. “Sarayın tuvaletleri altından” dedi. “Yemek masası bilmem kaç milyon lira” dedi. O dedi, ona inanalar onunla birlikte dedi. Sonuçta Muharrem İnce’nin deyimi ile, “Şizofrenler” topluluğu oluştu!

Şimdi “ne dersek yerler” diyen bir güruh oluştu!

Yersen..!

***

Bir dostumuz geçenler de şöyle dedi, “Bunlar bizi at arabasına bildirinceye kadar devam edecekler!”

Doğru, kendileri için her şeyi mübah sayan bu azgın azınlık, milletin bir kısmının onların sahip olduklarına sahip olmalarından rahatsız.

Kırılgan dezavantajlı toplumsal kesimleri sonuna kadar istismar etmeyi adet edinmişler.. Dahası kendilerinin bir tek “dağda domuzları eksik”ken..!

Yersek!

Yiyen yiyor ama biz yemiyoruz.

Hadi oradan, lüks hayatı yaşayacaksın, lüks otomobile bineceksin, zenginliğine zenginlik katacaksın ve sonra da dönüp, “millet aç aç” diye bağıracaksın. Darlık, yokluk içinde “helal rızkının peşinde koşan” insanları istismar edecek.

Şizofrenler güruhuyla birlikte toplumsal barışa dinamit atacaksın!

Yemezler!

Suratına, suratına söylemeyen, utansın!

***

Muhatabına Not: Garip, gurebanın hislerini istismar eden güruhun hali bu da… Onların dertlerine çözüm üretme konusunda eksiklik içinde olanların durumu farklı mı?

2023 Mayıs’ında “Başımızda sen ol” diyerek Erdoğan’a güçlü bir destek veren millet gerektiği yerde gerektiği mesajı verir.

Şimdi içinden çıktıkları toplumsal kesimlere sırtını dönme eğilimindekilere millet 31 Mart 2024’te güçlü bir uyarı verdi.

O uyarının gereğini yapmayıp, mücadele ettiklerinize benzerseniz onlardan hiçbir farkınız kalmaz. (Aliya İzzetbegoviç’in bu konuda veciz bir sözü var hatırlayın H.Ö)

Demedi demeyin.