Yusuf Sansar
Karate’nin doğuşundan bahseder misiniz?
İlk olarak Okinawa adasından çıkmıştır. Jeopolitik konumu nedeniyle tarih boyunca sürekli Çin ve Japon işgallerine maruz kalmış bir yerdir. Ada yerlileri de sürekli bu işgallere maruz kaldıklarından birçok farklı tekniği bilmektedirler.
Okinawa adası dövüş sanatlarının ruhuydu. Burada Çin’in etkisi büyüktür. Bu bilinen bir gerçektir.
Karate’nin Okinawa adasında kullanılan asıl ismi “TANG TE”. Farklı telaffuzlar olsa da “Çinli’nin eli” anlamındadır. Ustaların bir araya geldiği bugün bile aynı isimde olan Çin mahallesi “Matsuyama Parkı”nda bir araya gelerek antrenman yaparlar ve bilgi alış verişinde bulunurlardı.
1921 yılında, Judo’nun kurucusu Jigoro Kana misafir olarak geldiğinde adalılar ana kıtaya şirin görünmek için savaş sanatları gösterisi düzenlediler. Bu kişinin siyasi bağlantıları çok güçlüydü. Zaten buraya Japon Kültür Bakanlığı’ndan görevli gelmiş bir kişiydi. Bu dönemde, “TANG-TE” Çinlinin eli manasına gelen kısmın yerine Okinawa-Te ismini koydular. İkinci bir hamle geldi Japon hükümetinden. Küçük bir ada olan Okinawa’nın adı silinecek ve ana kara yeni bir oluşum yapacaktı. Bu işi organize eden ve düzenleyen bir kumite kuruldu. İsmi de “Dai Nippon Butoku Kai”. İtosu Anko adlı bir kişi bir adım daha atarak Karate’nin Japon savaş sanatı olduğu tezini güçlendirmek için Budizm felsefisini içine koydu.
Görüldüğü gibi yüz yıl önce Okinawa adasında Çin etkisinde olan TANG-TE ismi Okinawa-Te ile değişti, sonra da o ismin yerine “Karate” ismi seçilerek ikame edildi. 1921 yılından itibaren Karate ismi kullanıldı.
Burada Japon aklı diyelim, Japon milliyetçileri kendilerine bir yol çizdiler ve Karate’yi kendi öz malları haline dönüştürmeyi başardılar. Okinawa adasından gelen Çin esintilerini silerek yerine Japon kültürünün oluşması için çalıştılar. Japonlar milliyetçidir. Tarihteki Karate’nin başlangıcı zannedildiği gibi çok eski değil, aksine yüz yıllık bir serüvendir.
Dövüş sanatlarını değiştirerek modernize ettiler. Fakat gerçek dövüş sanatlarını da bu arada yok ettiler maalesef. Okinawalı dövüş ustası Motobu Choki adındaki namağlup usta Japonya’ya gelip Karate stilinin isminin değişmesine ve iğdiş edilmesine tepkisini göstermiş ustalara meydan okumuştur.
Karate’deki isim değişikliğini gayet güzel anladık. Dört geleneksel akımdan söz ediliyor, bu konuyu anlatır mısınız?
Funakoshi, Japaon hükümeti tarafından seçilmiş bir kişi; çünkü kendisi öğretmen ve akıcı Japonca konuşabiliyordu. Kültür Bakanlığı tüm ülkeye tanıtım yapılması için kendisinden kitaplar yazmasını istedi, o da tüm istenilenleri harfiyen yaptı.
Bu durumdan etkilenen Funakoshi’nin ilk olarak modern Karate diyeceğimiz “Shotokan” Karate’yi kurdu. Sonra kendi öğrencileri başta olmak üzere Okinawalı ustalar da okullarını Tokyo, Osoka, Kyoto gibi büyük kentlere getirdiler.
Dört farklı Karate’nin katanlarına baktığınızda aralarında çok küçük nüans farklılıkları vardır sadece. Bu stiller zannettiğiniz gibi farklı değildir. Okinawa adasında farklı mahallelerdeki ustaların yaptıkları stillerdir. Ustalar yaşadıkları şehirlerin isimleri ile anılırlardı. Nasıl bizde Konyalı usta, Sivaslı usta, Tokatlı usta isimleri varsa, onlarda da Naha-te’den Gojaryu stili, Shuri-te’den Shito Ryu, Tomari-te’den Aikido ve Judo sistemlerini referans alarak modernize ettiler.
Bu akım içerisinde Kenwa MABUNI “Shito Ryu” (1952), Chojun MIYAGI (1953) “Goju Ryu” okullarını kurarlar. Hironori OHTSUKA (1957) ise kendi sentezlediği “Wado Ryu” Karatesi ile gelir. Masutatsu Oyama esasında “Goju Ryu” öğrencisi olduğu halde Kyokushin Karate’yi kurar. Masutatsu Oyama’yı tüm sistemlerin başına getirirler.
Savaştan sonra silahsızlandırılan Japonya’da feodal kültürü yansıtan savaş sanatları uygulama ve öğretileri kaldırıldı. Samuraylar bir tehdit unsuru olduğundan kaldırıldı. Yerine sportif faaliyetlere uygun salon sporlarını eklediler.
Burada ifade etmek istediğinizi biraz açar mısınız?
Şunu demek istiyorum. Asya’da kadim bir kültür havzası vardır. Bu ortak bir kültürdür. Asya bu kültürel etkileşimlerin olduğu topraklardır. Burada binlerce yıldan beri gerek savaş ile gerekse ticaret ile toplumlar birbirlerinden etkilenmişlerdir.
Asya coğrafyasının önemli figürlerinden birisi de hiç şüphesiz Türklerdir. Üstelik savaşçı bir millettir. Türkler uzun yıllar boyu Çinliler ile savaştığından dolayı iki tarafın da birbirinden etkilenmediğini söylemek imkânsızdır. Türklerle olan uzun savaşlar sonrası Çin’de Kung-Fu sitilleri oluştu. Çin Japon savaşları sonucu etkileşim Okinawa’dan Karate’nin atası olan TANG-TE sıçradı. Bu etkileşim Kore’ye sıçradı ve Taekwondo oldu. Endonezya’ya sıçradı Silat oldu. Taylan’da sıçradı Muay Thai oldu. Bu sistemlerin 20. yüzyılda ele alınarak modernize edilmesi 100 yıllık bir mevzudur. Son haline gelmesi ise 50 yılık bir mevzudur. İnsanlar zannediyorlar ki Karate binlerce yıllık bir sistem. Hayır efendim, işin aslı öyle değildir. İşin aslı devlet politikası ile modernize edilmiş ve dünyaya sunulmuş bir sistemdir.
Japonya’da Karate antrenmanları neredeyse 1940’a kadar yalnızca kata çalışmalarından ibarettir, bunu biliyor musunuz? O süreçte bütün gün devam eden kata merkezli çalışmalar yapılmasına rağmen bir katanın tam olarak öğrenimi 3 ila 5 yıl gibi geniş bir zamana yayılmaktadır. Henüz serbest kumite anlayışının ortaya çıkmadığı o günlerde diğer Japon geleneksel mücadele sanatlarında olduğu gibi Karate’de de katanın önemi büyüktü. Funakoshi’nin Japonya’ya geldiği yıllarda Karate’nin yapısallığına aksiyonerlik kazandırmasını öneren Jigaro KANO bu amaçla, metodunda kumite çalışmalarını sistemin içerisine almasının iyi olacağını söyledi. Çünkü o yıllarda dünyada çok revaçta olan Boks müsabakaları yapılmaktaydı ve Karate’nin de bu sayede izleyicisi olacağı kanaati hâkimdi.
Peki yıl nedir? 1950’li yıllarda yavaş yavaş kumiteler yapılmaya başlandı. 1960’lı 1970’li yıllarda Türkiye’ye geldi bu sistemler. Yani 10 yıl 20 yıl sonra bu sistemler Türkiye’de yapılmaya başlandı. Onun için bizim ustalarımız ile Japon ustaları arasında çok büyük zaman farkı yok. Bu konular bilinmiyor maalesef…
Kyokushin Stili ne zaman ve nasıl kuruldu?
Kyokushin’in kurucusu Masutatsu Oyama esasında Kore’de dünyaya gelmiştir. Güney Çin’e Mançurya’ya kız kardeşinin çiftliğinde yaşaması için gönderildi. Dokuz yaşında savaş sanatlarına başladı. On iki yaşında Kore’ye döndüğünde ise Kore dövüş sanatlarını çalışmaya devam etti. Daha sonra da tahsilini yapmak için Japonya’ya gönderildi. Masutatsu Oyama dövüşmesini sevdiği için bu sistemin gerçekçi olmasını istiyordu. Kendisi Japonya’da asker olmak istese de Kore asıllı olduğu için kabul edilmedi. 1938’de ailesiyle birlikte Japonya’ya göç ederek önceki ismini değişirdi.
Kendisi Goju Ryu Karate çalışır. Daha sonra ABD’ye giderek profesyonel güreşçilerle gösteriler yapar. ABD Japonya’ya el koyduğundan dolayı her konuda onlar söz sahibidir. ABD’nin haberi olmadan kimse adım atamaz. Halen öyle, dünyada ordusu olmayan bir ülkedir Japonya.
1953 yılında Oyama Dojo adıyla Tokyo’da kendi Karate salonunu açtı. Bu dönemde Karatesini geliştirmek için üç yıllığına dağlara çıktığı söylense de bunların işi fantastik hale getirmek maksadı ile yapılan marketing çalışmalarından ibaret olduğu kanaatindeyim. 1964 yılında stiline Kyokushin-Kai adını resmen verdi. Oyama dövüşmesini sevdiği için tam temaslı bir dövüş sistemi kurdu. İlk zamanlar kafaya da vuruşlar yapılıyordu. Yalnız tehlikeli olduğundan sonradan bunları kaldırsa da ayaklara ve gövdeye tam temas vardır. Kafaya da tekme ile tam temas vardır. Bu sebeple eğitmen ve öğrenciler tam temaslı bir dövüşe kendilerini hazırlamak için sert müsabakalara katılmaları gerekmektedir. Üzerine vurgu yapmak istiyorum; altmış yetmiş yıllık bir geçmişi var. Benim savaş sanatlarına başladığım yıllar neredeyse... Fakat arkasında devlet var, bir çatı organizasyon var, kültür bakanlığı var; bu sayede altmış yılda dünyaya isimlerini duyurdular. Bu büyük bir başarı öyküsü olmakla birlikte, binlerce yıldır Karate varmış gibi sunulması da son derece yanlıştır. Yeni nesillerin bu tarihi gerçekleri bilmesini istiyorum. Ayrıca Oyama’nın oğlu Amerika’da Oyama Karete’yi kurdu.
Japon savunma sanatı Aikido nasıl kuruldu? Bu konuyu da anlatır mısınız?
Aikido’nun kurucusu Morihei Ueshiba’dır. Yapısı gereği savaş sanatlarında başarılı olamamış ve daha soft bir sistem üzerine çalışmıştır.
Aikido’nun Çince anlamı: “Ai” birleşme ve uyum anlamına gelir. “Ki” ise Çince yaşam gücü anlamına gelir. Do’nun anlamı evrenseldir ve tüm Asya’da erdemli olmak ve yol anlamına gelmektedir.
Morihei Ueshiba sumo antrenmanları yapmış. Buradan bazı teknikleri ve antrenman metotlarını almıştır. Samurayların bazı kılıç teknikleri de ekleyerek bir sistem haline getirmiştir. Burada yine Japon aklını görüyoruz. Ueshiba saldırganlık karşısında uyum temelinde filozofik ve ahlaki dünya bakışı içeren çalışmalar yapmıştır. Bir bakıma bir yaşam biçimidir. İçinde sağlık, spor ve savunma vardır. Ueshiba, aşağı yukarı aynı tarihlerde 1942’de Tokyo’yu terk eder ve Japonya’nın Ibaraki bölgesindeki Iwama’ya taşınır. Burada Iwama Dojo olarak da bilinen Aiki Shuren Dojosunu kurar. Bu zamanlar boyunca kapsamlı şekilde Japonya’yı gezer, özellikle Kansai bölgesinde Aikido dersleri verir. Aikido ismi ilk defa bu tarihte anılmaya başlar. Aiki demek kataların Bunkaisidir. Yani kataların savunması dönüşümü ve oyun kurması anlamına geliyor. Sizin anlayacağınız üç dört tekniği bir araya getirip oyun kurmaya Bunkai denilir. “Saldırılara karşı nasıl korunabilirim” düşüncesi Aikido’nun temelini oluşturmaktadır. Aikido’da oyuna getiren değil, düşen Aikidocudur esasında. Aikido’da düşmesini bileceksin, ilk derslerde düşmesini öğretirler. 1984 yılında Aikido seminer öğretmeniydim ben... Aikido seminerine Karateci de geldi, Kung Fu yapanlar da geldi, Judo yapanlar da geldi. Ayrıca Japon konsolosluğundan bir yetkili de geldi. Bir de Japon Komatsu firmasında çalışan ve Aikido bilen bir hoca geldi. Ayrıca Ferhat Özsert Hoca’nın salonunda dersler veriyordu. Üç kişiden oluşan komisyon kuruldu. İlk günler çok kişi sakatlandığı için on kişi mezun olabildi.
Şunu söylemek gerekiyor: Aikido’da ambiyans çok güzeldir. Düşmeler, kilitlemeler, oyun bozmalar harika. Yalnız tek başına bir savunma sanatı değildir. Bir savaş sanatı değildir.
Judo’nun kuruluşunu anlatır mısınız?
Judo sporu Jigora Kano tarafından kuruldu. Jigora Kano ismi önemli bir isim bence, kilit noktası. Çünkü Karate’nin kuruluş aşamasında Okinawa adasında yine bu isim vardı hatırlarsanız.
Jigoro Okinawa’daki stilleri çalıştı. Buradan edindiği tecrübeler ile Judo’yu kurdu. Kendisi 152 cm boyunda zayıf çelimsiz bir kişiydi ve birçok sanatı yapamadı, başaramadı. İlk olarak Kudokan olarak kuruldu. Jutsu teknik anlamına geliyordu. Do, yol ve erdem anlamına geliyordu. Böylece JU-DO ortaya çıktı.
Jigoro Kano antik savunma formları hakkında çalışma yaptı ve bu formların içinden bazılarını bir araya getirerek Kodokan Judo olarak oluşturdu. Burada görüldüğü gibi her usta geleneksel Çin stillerinden etkilenerek kendi ülkesine mal etmek için gerek kültür bakanlığı gerekse akademisyenler gerekse ustalar ile birlikte Kodokan Kültür Derneği çatısı altında çalıştılar. Birkaç yıl içinde öğrencileri Polis Yarışmasına katılarak onların eğitimini üstlendi.
Japon hükümeti 1958’de, Kodokan, büyük bir tesise geçince, eski bina Japon Karate Derneği’ne verildi. Karate’nin kurulması ve Japonlaştırma süreci aynı ekip tarafından devlet politikası şeklinde yapıldı.
ABD Japonya’yı onure etmek için 1964’teki Tokyo Olimpiyat Oyunlarını, tüm dünyadaki spor organizatörleri tarafından desteklenen resmi bir etkinlik haline getirdi.
Judo’nun kurallarına bakın, Kuraş’tan alınmadır. Dikkat edin, benzerdir demiyorum. Bugün Anadolu’da bile Kuraş ve aba güreşi halen yapılmaktır.
Ben Judo’ya baktığımda şunu görüyorum: Kazak güreşini modern bir hale getirdiler. Judo ve Karate kıyafetlerine gelince Asya bölgesinin kıyafetleridir. Giyim tarzlarının birbirine benzeyen birçok yönü vardır. Bugün Karate elbisesinin değişik renklerde benzer formlarının halen kullanıldığını görmekteyiz. Aba güreşi Anadolu’da ve Kazaklarda yüzyıllardan beri yapılmaktadır. Judo’nun oluşum tarihi 80 yıl. Bizdeki sistemler yazıya dökülmedi ve sistemleşmedi. Ama adamlar aldı, kendi yorum ve kültürleriyle yoğurup tekrar bize gönderdiler. Artık biz kendimizin ve değerlerimizin farkına varalım. Bundan sonra yeni akımlara devletin de sahip çıkması gerekir.
Japonların oluşturduğu alt yapıların aynısı bizde de var. Neden biz marka oluşturmakta ve sistem kurmakta başarılı olamıyoruz? Soruyorum! Tarihi derinliklerimiz var, teknik alt yapımız var, referanslarımız güçlü, usta hocalarımız var... Japonlar bir tane değil, onlarca stil ile dünyaya yayıldılar. Bizim geç kaldığımızı düşünmüyorum. 80 yıl bir insan ömrü olsa da devletin yaşı bakımından uzun değildir. Asya’dan sonra Ruslar Sambo, Fransızlar Savate, İsrail Kraw Maga sistemini kurdular. Önümüzde onlarca örnek var.
Japon savaş sanatlarının dünyaya bu kadar hızlı yayılmasını neye bağlıyorsunuz?
1945 sabahı ABD tarafından Japonya’nın Hiroşima şehrine zalimce bir bomba atıldı. Hiroşima şehrinin 550 metre üzerinde patlatılan bu nükleer bomba ile yüzbinlerce insan bir anda öldü. Bu, eşi benzeri görülmemiş insanlık dışı bir katliamdı. Bunun devamında Amerika dünyaya şirin görünmek ve Japonları onure etmek için Karate, Aikido ve Judo gibi savunma sanatlarını dünyaya sundu. İlk olarak Judo olimpiyatlara girdi. Japonya’da ABD üstleri vardır ve Amerika’dan atanan vali vardır. Japon ordusu yoktur. Amerika’nın halen Okinawa adasında üstleri vardır. Amerikan askerleri birçok dövüş sanatını orada öğrenmiştir. Dolayısyla Japon savaş sanatları Japonya’dan değil, Amerika’dan dünyaya yayıldı. Bunda filmlerin de etkisi büyük oldu.
Birinci bölümü bitirdik. Verdiğiniz önemli bilgilerden dolayı teşekkür ederiz.
Ben sizleri tebrik ediyorum. Hankando sisteminin kuruluşu; bilgi, teknik ve etik kurallara dayanmaktır. Hankando sağlam zemin üzerine kurulmuş bir sistem. Ben Hankando’yu rahmetli Fikret Küçükakdere vesilesi ile duydum ve destekledim. Biz Karate, Judo ve Aikido’nun Türkiye’de ilklerinden olarak Fikret Küçükakdere, Kenan Aydın ve ben Yusuf Sansar olarak müsabaka şekilleri konusunda hazırladığımız dosyayı Fikret Küçükakdere’nin sizler ile paylaşmasından onur duyduk.
Gerçekten Fikret Küçükakdere Hoca çok mahir bir kişidir, bu işe destek vermesini takdir ediyorum. Ayrıca Kenan Aydın dünyaca ünlü bir hakemdi ve hakem kuralları ve kaideleri konusunda otorite olan bir kişidir.
Ben Şenel İlhan Hoca’yı gıyaben tanıyorum. Kendisi eskilerden ve savaş sanatlarına ilgisinin olduğunu biliyorum. Şu an görüyorum ki kendisinin mükemmel bir beyni var ve bu konulara da tabiri caiz ise kafası zehir gibi çalışıyor. Yaptıklarından anlaşılan o ki kendisinde büyük bir cevher var.
Kültür bir yaşam tarzıdır. Spor bir kültürdür. Bu spor kültürünün Hankando sisteminde var olduğunu görüyorum. Bundan da çok memnun olduğumu söylemek isterim.
Şunu da buradan beyan ederim ki Hankando bir dövüş sanatıdır. Gençlerin çok çalışması ve gayret etmeleri gerekir. Rahmetli Fikret Küçükakdere ve Kenan Aydından sonra ben de onların bıraktığı yerden Kumite (müsabaka) kural ve kaideleri konusunda seminer ve eğitimler vereceğim. Bendeki bu bilgi birikimi kaybolmasın. Arkadaşlarım vefat ettiler, her fani gibi bizde vefat edeceğiz. Arkamızdan bizi hayır ile yad edecek yeni nesillerin olması bizi ziyadesiyle memnun edecektir.
Esasında Hankando’yu sistem yapan Şenel İlhan Hoca “Do” yolunu yani ahlak yolunu gençlere göstermektedir. Bu hizmeti yaptığı için bir daha tebrik ediyorum Şenel İlhan Hoca’yı. Ayrıca spor magazin dergisi vesilesi ile bizim bilgi birikimlerimizi aktarmamıza vesile olduğu için de teşekkür ederim. Şenel İlhan Hoca tüm savaş sanatlarına hizmet ediyor. Ondaki bu öz güven, erdem ve ahlak yapısı ile sonuna kadar saygıyı hak ediyor. Göstermiş oldukları bu olağanüstü gayret ve başarıdan dolayı kendilerini tebrik ederim. Öğrencilerine de selam ederim.