Vücut: (Var olmak) , Kıdem: (Ezelî olmak, başlangıcı olmamak) , Beka: (Varlığının sonu olmamak, ebedî olmak) , Vahdaniyet: (Allah Teâlâ'nın zâtında, sıfatlarında ve fiillerinde bir ve tek olması, eşi, benzeri ve ortağı bulunmaması) , Muhalefetün lil-havadis: (Sonradan olan şeylere benzememek) , Kıyam binefsihî: (Varlığı kendi kudreti ile var olan ve bir başka varlığa ihtiyaç duymayan)
Sübûtî sıfatlar; Mahiyeti zatınca bilinen ve zatında sabit ve daimi olan, varlığı zorunlu ve kemal ifade eden sıfatlardır. Bu sıfatların zıtları Allah hakkında düşünülemez. Bu sıfatlar insanların ve cinlerin idrakine, Allah'ın sıfatlarının gösterilmesi anlamında, Allah tarafından verilen sıfatlardır. Vasıflandırmada bir benzerlik olsa da, subûtî sıfatlar hiçbir şekilde yaratılmışların sıfatlarına benzemez. Allah'ın bu sıfatları, sonsuz, mutlak, ezelî ve ebedîdir. Kemal ve mükemmellik ifade eder. Kullara ait sıfatlarsa, sonlu, kayıtlı, sınırlı, sonradan yaratılma, eksik ve yeterli olmayan sıfatlardır.
Hayat: (Ebedî hayat ile diri, ölümlü olmaktan uzak )
İlim: (Her şeyin Onun ilmi, dahilinde bulunması)
Sem'i : (Her şeyi işitmek, istediğini duyurmak ve duaya icabet etmek)
Basar: (Her şeyi görmek, istediğini göstermek)
İrade: (Yaratılmışlara ait bütün fiil ve davranışları ve özelliklerini belirlemek)
Kudret: ( Kudret sahibi olmak, kudreti her şeye yetmek. Kudret her yönü içine alır, ihtiyar ifade eder, icrası sırasında bırakabilir de. )
Kelam: (Söylemek ve konuşmak. Peygamberlerine kitaplar indirmek)
Tekvin: (Mevcudatı varlık alemine çıkarmak, yaratmak, rızık vermek, hayat vermek, ecelleri gelenlerin ölümlerini gerçekleştirmek, nimet vermek, azap etmek, varlıklara şekil vermek, hayatın akışını sağlamak, tekvin sıfatının eserleridir.)
Allah Teâlâ'nın zâtî ve subûtî sıfatlarıyla ilgili kısa bir girişten sonra subûtî sıfatlardan biri olan irade sıfatı üzerindeki bilgileri geniş olarak inceleyebiliriz. Allah Teâlâ'nın bütün sıfatlarının birbiriyle iç içe olduğunu da belirtmekte fayda mülahaza ediyoruz.
İrade, istemek anlamındaki rvd kökünden türemiş bir kelimedir. Allah Teâlâ'nın emirlerinde, hükümlerinde, kanunlarını koymada ve fiillerinde hür olduğunu bildiren sıfatıdır. Allah Teâlâ'nın dileyen ve dilediğini gerçekleştiren bir varlık olduğu, kâinattaki bütün nesnelerin ve olayların onun iradesi tarafından oluşturulduğu bilinmektedir. Allah'ın dilemesi, kendi fiiliyle ilgili ise, mecburiyet altına girmeden yaratması, başkasının fiiliyle ilgili ise, onun teşebbüs etmesine paralel olarak vücut bulması şeklinde anlaşılır.
Allah Teâlâ zâtıyla kaim ezelî bir irade sıfatıyla diler. Mevcudatın farklı özellikler taşıması, farklı zamanlarda oluşması, varlık âlemine çıkması, onları yaratan hür bir varlığının iradesini kanıtlar. Sınırsız, kısıtlamasız, mutlak bir iradeye sahip olmak bir üstünlük ve mükemmelliği ifade eder. Kur'an-ı Kerim ve sünnetteki delillerin yanında aklî deliller de Allah'ın fâil-i muhtar olduğunu teyit eder. Yani zâtında dilediğini seçme ve yapma gücüne sahiptir.
İrade, Allah Teâlâ'nın mümkün olan her şeyi caiz olan şekillerde, sınırsız vakitlerden birinde yapma veya yapmama konusundaki tayin, tercih ve tahsisidir. Hür irade Allah Teâlâ için vacip sıfatlardan biridir, zıddı olan cebir ve zorlama ise Allah için düşünülemez. Kâinatın varlığı, yaratılmışların sayısız cins ve nevilerde oluşumu Allah Teâlâ'nın irade sıfatının tecellisinin ve dolayısıyla varlığının delilidir. Kâinatın yaratıcısı, yalnızca kendi iradesini kullanarak fiillerini gerçekleştirir. Onun iradesi olmadan zarurete dayalı hiçbir şey varlık âlemine çıkamaz, hiçbir oluş gerçekleşemez. İstemediği bir şeyi de kendisine yaptırabilecek hiçbir kuvvet tasavvur olunamaz.
Allah Teâlâ'nın zâtı dışındaki varlıkları yaratması zarurete dayalı olmayıp irade, seçim ve tercihe dayalıdır. Allah Teâlâ'nın bir şeyi yapması ile yapmamasının kudretiyle ilişkisi eşit olduğu gibi, o fiili işlemekle işlememek arasındaki tercih de irade ile olur.
Allah Teâlâ'nın irade sıfatı yalnız aklen caiz ve mümkün olanlarla ilgilidir, Onun iradesi muhale taalluk etmez. Ezelî irade ile mümkün ve caiz olanların bir kısmını, caiz olan şekiller ve ihtimallerin bir kısmına ezelde tahsis eder. Varlık âlemine çıkacak şeyin varlığının yokluğuna tercihini, zaman, mekân, keyfiyyet ve gerçekleşmesini tahsis etmek, her şeyin bir irade gereği ortaya çıktığını ve çıkmaya devam ettiğini ifade eder. Bunun aksine bir ihtimal yoktur.
Vacip, varlığı gerekli olan; muhal, var olması mümkün olmayanlardır. Onların varlığı veya yokluğu zâtlarının gereğidir. Zâtın gereği, zattan ayrılmadığından, zorunlu olarak var veya yok olanlarda iki taraf yoktur. Bu sebeple irade sıfatı burada mevzu bahis değildir.
İrade sıfatı Allah Teâlâ'nın ilim sıfatıyla yakından ilgilidir. İlim sıfatına uygun bir şekilde gerçekleşir. Bu uygunluk da ezelîdir. İnsan mantığıyla düşünüldüğünde irade sahibinin niyetini gerçekleştirmesi doğru olduğu gibi, niyetini gerçekleştirmekten vazgeçmesi de doğru, mantıklı olabilir. Ancak varlıklara yaratılışlarını bağışlayan Allah Teâlâ için söz konusu iradî bir plandan, bir tasarruftan vazgeçmek mümkün değildir. Çünkü böyle bir irade ilimde noksanlığı ifade eder, hükmün değişmesine göre devamlı değişir.
İlm-i İlâhîde değişme mümkün olmadığı gibi ilâhî iradede de değişmez, iradeyi tehir etmek, geriye bırakmak söz konusu değildir.
İlâhî irade iki nevidir.
Tekvinî irade veya Kevnî irade,
Teşriî irade veya Dinî irade.
Tekvinî iradenin Allah Teâlâ'nın gerçekleştirmek istediği konuya ilgisi söz konusu olunca, o konu mutlaka gerçekleşir. Kâinat tekvinî irade ile oluşmuştur. Cenâb-ı Hakkın iradesi kâinattaki bütün varlıkların yaratılmasıyla ilgilendiği için, onlar varlık âleminde vücut bulmuşlardır ve bulmaktadırlar. Tekvini iradenin beşer iradesiyle engellenmesi, değiştirilmesi mümkün değildir.
6/17"Eğer Allah senin başına bir felâket, bir sıkıntı getirir, ekonomik darboğaza düşürürse, kendisinden başka kimse o zararını gideremez. Eğer sana bir hayır verirse, bil ki, O'nun her şeye gücü kudreti yeter." âyeti buna delalet eder.
Tekvinî irade ile hayr, şer, itaat, isyan oluşur.
11/34 "- Eğer Allah sizin hak yoldan, sapmanıza özgürlük tanımak istiyorsa, ben size öğüt vermek istesem de, öğüdüm size fayda vermez. O sizin Rabbinizdir. O'nun, sadece O'nun huzuruna götürülüp hesaba çekileceksiniz." dedi.
Bu ayet-i kerimedeki irade tekvini iradedir.
Teşriî iradede Allah Teâlâ'nın dilemesi, o iradenin gerçekleşmesini gerektirmez. İnsanların ve cinlerin seçim ve tercihlerinin bu irade ile birleşmesi sayesinde teşrii irade gerçekleşmiş olur. Allah Teâlâ'nın teşrii iradesiyle yalnız hayr ve itaat oluşur.
2/185 "Allah dinî hükümler koymakla, size kolaylık getirmek istiyor, sizi zora, sıkıntıya sokmak istemiyor."
Bu âyet-i kerimedeki irade de teşrii iradedir.
Tekvinî ve teşriî irade aynı zât-ı ecel ve tekaddes hazretlerinin iradesidir. İnsanlar daha kolay anlasınlar diye ilim adamları tarafından böyle tasnifler yapılmıştır. Allah Teâlâ'nın iradesini bunlarla sınırlamak doğru değildir. Bu, muktedir, mutlak, sınırsız, alîm, hikmet ve hükümranlık sahibi ezelî iradenin koyduğu kanunlar da vardır. Bu kanunlara tekvinî ve teşriî kanunlar denir.
7/54 "Rabbiniz Allah gökleri ve yeri altı günde altı devirde yaratandır. Sonra Arş üzerinde, sınırsız kudret ve iktidar makamında hükümranlığını kurandır. Güneş, ay ve bütün yıldızlar, O'nun kurduğu düzen içinde, kanunlarına boyun eğerken, geceyi, cezbederek, cezbedilerek süratle takip eden gündüze bürüyüp örtendir. Unutmayın, yaratmak da, plan da, düzen de, idare de O'na, sadece O'na aittir. Yaratan, yaşama kabiliyeti, gücü ve varlıklara işleyiş düzeni veren, koruyan, kontrol eden âlemlerin, bütün varlıkların Rabbi Allah ne yücedir." âyet-i kerimesi bu kanunların varlığına delildir.
Allah'ın iradesi kâinatta bu kanunlara uygunluk içinde tecelli eder. Kanunu koyan irade de, zât-ı akdesine ait olduğu için, yani kanunlar da kendi kanunları olduğu için, bu kanunlar kendi kudret ve iradesini sınırlamış olmaz, kısıtlamaz, zaafa düşürmez. Zaman zaman koyduğu kanunların dışında da iradesini kullanmasına engel olabilecek bir güç ve kudret yoktur. Buna, yani kanunları dışında mutlak iradesinin tecellisine harikulâde denir. İlk yaratmadan sonra, varlıkların nesillerinin devamı için kanunlar koyduğu halde, Hz. İsa'nın ana rahmine düşmesi, irade-i ilâhînin bu kanunların dışında tecellisi ile gerçekleşmiştir. Hz. Musa'nın, İsrailoğullarını Mısır'dan götürdüğü sırada Kızıldeniz'in yarılarak yol vermesi,kuru toprakta yürümelerine,geçmelerine imkan sağlaması da ilahi iradenin kanunları dışında tecellisinin bir başka delilidir.
4/171 "Ey geçmiş kitapları sahiplenenler, içinizdeki yahudiler gibi Meryem'e zina isnad ederek Îsâ'nın peygamberliğini tanımayarak; hristiyanlar gibi Îsâ'nın ilâhlığını iddia ederek, haddi aşıp sorumluluk ve cezanızı artırmayın. Allah hakkında da baba olma, oğul edinme, bedenlere girme, değişme ve birleşme iddialarında da bulunmayın. Yalnızca hakkı ve doğruları söyleyin. Mesih, Meryem oğlu Îsâ, Allah'ın Rasuludur, o Allah'ın Meryem'e ilettiği "ol" emrinin eseridir, mûcizesidir, ilâhî lütufla yaratılmış, temiz, Allah'ın rahmetini müjdeleyen onun tarafından dinî, sosyal, siyasî, ekonomik ve idarî hayatı ihya etmek için görevlendirilen bir elçidir. Allah'a ve Rasullerine iman edin.
"- Tanrı üçtür" demeyin. Kendi hayrınıza bundan vazgeçin. Bir tek ilâh vardır, Allah'tır Allah. O, oğul sahibi olmaktan uzak ve münezzehtir. Göklerdeki ve yerdeki varlıkların ve imkânların hepsi Allah'ındır, Allah'ın tasarrufundadır. Hâmi ve güvence olarak Allah hepsine yeter." âyetinde ifade edilen Hz. İsa'nın yaratılışı, sünnetullah dışında mutlak iradesinin tecellisi ile olan bir yaratmadır.
İlim, hikmet ve hükümranlık sahibi Allah Teâlâ'nın iradesinin tecellisinde asla gelişigüzellik ve keyfilik söz konusu değildir. Sınırsız iradesi ve sonsuz kudretinin ilime dayalı olmayan, hikmeti ve adaleti bulunmayan bir tasarrufunun olmadığı Kur'an-ı Kerim'de açıkça ifade edilir.
11/56 "- Ben Allah'a, Rabbime, Rabbinize dayanıp güvendim, işlerimi ona havale ettim. Yürüyen bütün canlılar, koyduğu düzenin gereği, yalnızca Allah'ın koruması, gözetimi ve denetimi altındadır. Çünkü benim rabbim, doğru, muhkem, güvenli bir düzenin var edeni, koruyanı ve devamını sağlayandır." dedi.
40/31 "- Nuh kavminin, Âd ve Semûd'un ve ondan sonrakilerin âkıbetlerine benzer bir felâketten korkuyorum. Allah zulmün hiçbir türünü kulları için istemiyor."
6/12 "- Göklerdeki ve yerdeki varlıklar ve imkânlar kimindir, kimin tasarrufundadır?" diye sor.
"- Rahmetini ve merhametini ihsan edeceğini yazılı olarak kendisine farz kılan, ilke edinen Allah'ındır" de.
Sizi, gerçekleşeceğinde ve hesaba çekileceğinizde şüphe olmayan kıyamet gününe elbette toplayıp getirecektir. Kendilerini, birbirlerini zarara, ziyana uğratanlar, işte onlar iman etmeyecekler."
Allah Teâlâ'nın iradesi, akıllı ve sorumlu varlıkların önlerini aydınlatmak, onlara doğru yolu göstermek (22/16), mahlûkatı korumak (33/17), bir oluşu sağlamak (85/16), meşietine (koyduğu kanunlara) uygun olanı istediğine vermek (17/18), insanlara dini ve hayatı kolaylaştırmak (2/185), geçmiş peygamberlerin sünnetlerini insanlara öğretmek (4/26), insanların tevbelerini kabul etmek (4/27), insanların yüklerini, sorumluluklarını hafifletmek (4/28), insanları arındırmak (33/33), toplumu temiz toplum haline getirmek (3/164,62/2), insanların zulme uğramalarını engellemek (3/108), insanlara güçlük çıkarmamak (5/6), gücünün, kudretinin, varlığının mevcudiyetine delil olarak göstermek (5/17) şeklinde tecelli eder; ilahi iradeye kimsenin güç ve kuvvet kullanarak karşı çıkamıyacağı (5/17), İlahi iradenin kesinlikle geri çevrilemiyeceği (13/11), Allah'ın ceza verme yönünde tecelli eden iradesinden kimsenin korunamıyacağı (33/17),Allah'ın insanlar üzerinde tecelli eden rahmet ve merhamet iradesini kimsenin engelleyemeyeceği (33/17), Allah'ın kurduğu düzenin gereği bir şeyin olmasına "ol" demesinin yeteceği (36/82), Allah'ın insanlara zarar vermeyi veya fayda sağlamayı istemesi halinde, kimsenin karşı çıkmaya güç yetiremeyeceği (48/11); yaratılmışların güç durumda kalmalarını engelleme istikametinde iradesini kullandığını; Kur'an'ın tamamının onun iradesinin eseri olduğunu; onun iradî bilgilendirmesi sonucu akıllı varlıkların sorumlu tutulabileceğini anlıyoruz (10/100).
Allah Teâlâ'nın bütün tasarruflarının iradî tasarruf olduğu; bu tasarruflarının değiştirilmesinin, bunlardan vazgeçilmesinin, yarım bırakılmasının mümkün olmadığı; zât-ı bârînin iradi tasarruflarına riayet edeceği yine çok açık bir şekilde Kur'an-ı Kerim'de bize anlatılıyor.
10/64 "Dünya hayatında da, âhirette, ebedî yurtta da onlara müjdeler var. Allah'ın sözlerinde, va'dinde, hükümlerinde, kanunlarında bir değişiklik olmaz, onların yerini başka kanunlar dolduramaz. İşte bu büyük bir mutluluktur."
30/30 Açıkça varlığını, benliğini, Hakka ve tevhide yönelik dine, medeniyete, şeriata ada. Allah'ın, insanları dinî, ahlâkî, insanî kabiliyetler ve özelliklerle donatarak yarattığı, kulluk sözleşmesi yaptığı; yaratılışa uygun, insan tabiatında mevcut tabii din İslâm'ı, şeriatı hayata geçir. Hakkı anlamaya ve kabule uygun yarattığı, yaratılış dini, tabii din İslâm'ı, tevhid inancını şirk ile değiştirmek doğru değildir. Allah'ın yaratılışa uygun kanunlarının benzerini yapmak mümkün değildir. İşte doğru ve insanlığı, insanî değerleri ayakta tutan din, zamanla değişmeyen tabii hukuk kurallarını içeren şeriat, düzen budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
10/103 "Hakkı inkâr edip, ayetlerimizi yalanlamaya kalkışanların felâketlerini hazırlarız. Sonra Rasullerimizi ve iman edenleri kurtarırız. Geçmişte rasullerimizi, iman edenleri kurtardığımız gibi, bu bizim kesinlikle gerçekleştireceğimiz bir taahhüttür. Muhammed'e iman eden şuurlu ve kâmil mü'minleri de kurtaracağız."
Daha önce de belirttiğimiz gibi Allah Teâlâ'nın zâtının iradî tasarruflarına riayeti irade ve kudretine zaaf ve halel getirmez. Bunlar da kendi iradesinin ilme, hikmet ve hükümranlığa dayalı ürünleridir. Zât-ı ecelli a'lâsına saygısının ifadesidir bunlar.
İlahi iradenin zikredildiği âyetler: 2/26, 185, 253; 3/108, 3/176; 4/26, 27, 28; 5/1, 6, 17, 41, 49; 6/125; 8/7, 8/85; 10/107; 11/34, 107; 13/11; 16/40; 17/16, 18; 18/82; 21/17; 22/14, 16; 33/17, 33; 36/23, 82; 39/4, 28; 40/31; 48/11; 85/16 (Bu ayetlere Kur'an'ın Anlaşılmasına Doğru İsimli Tefsiri Mealimizden bakarsanız konunun daha iyi anlaşılmasına vesile olur.)
İnsanın iradesi ile ilgili âyetler: 2/108, 223, 228, 233; 3/145, 152; 4/20, 27, 35, 44, 60, 62, 88, 91, 134, 144, 150; 5/29, 37, 91, 113; 6/52; 7/110; 8/62, 67, 71; 9/32, 46, 107; 11/15, 34, 79, 88; 12/23, 25, 26, 30, 32, 51, 61; 14/10; 17/18, 19, 103; 18/28, 77, 79; 20/63, 86; 21/70; 22/22, 25; 23/24; 24/33; 25/62; 26/35; 28/19, 27, 79, 83; 30/38, 39; 32/20; 33/13, 28, 29, 50; 34/43; 35/10; 37/86, 98; 42/20; 48/15; 52/42; 53/29; 54/37; 61/8; 74/52; 75/5; 76/9.
Kaynaklar:
Bilmen Ömer Nasuhi, Muvazzah İlm-i Kelam
İzmirli İsmail Hakkı, Yeni ilm-i kelam
Özsoy Ömer, Sünnetullah, Ankara 1994
Fahrüddin Râzî, Mefâtihulğayb
Ragıb-ı Isfahanî, el-Müfredat
İbn-i Manzur, Lisanül-Arab
DİA, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi
Ahmet TEKİN, Kur'an'ın Anlaşılmasına Doğru
Mesud CÜBRAN, er-Raid
Hamdi YAZIR, Hak dini Kur'an Dili