Hollywood yıldızları ile beraber olman insanın egosunu on dakikalığına besleyebilir, ama sonra dünyaya geri dönüyorum ve hayatın gerçekliğine ve nihayetinde hedefime odaklanmaya devam ediyorum; Hedefim ise dünyadaki en iyi profesyonel dövüş sanatı organizasyonlarından birini inşa etmek.
Röportaj Fikret Yiğit
Martial Arts savaş sanatlarına ilk nasıl başladınız?
Kırkbeş sene önce başladım. Henüz daha 17 yaşlarımda iken Yorkshireda Hull isminde eski bir balıkçı şehrindeki her çocuk ve genç gibi karate ile başladım. Bildiğiniz gibi İngiltere boksun dünyaya yayıldığı bir ülke bundan dolayı bende bir süre klasik boks merak saldım ve bundan dolayı boks yaptım. Sonra judo yaptım. Yaşadığım şehirde Martial Arts zaten bundan ibareti ve başka bir şey yoktu. Tabi bu çerçevede insan kendine uygun bir spor ile uğraşmak istiyor. Burada kendine uygun derken şunu kast ediyorum. Sizin anatominize, gücünüze ve yaşam tarzınıza uygunluğunu ve spordan beklentilerinizi kast ediyorum. Tabi ki bu saydığım şartlar yerine geldikten sonrada da kabiliyetlerinize uygun bir stil olması gerekiyor. Bu bilinmez bir denklemdi benim için… Bir çok bilinmezlikleri araştırma serüvenim bir genç olarak böylece başlamış oldu. Benim hayatım önemli bir yeri var. Martial Arts Sanatları ile ilgilenmem neticesinde doğal olarak kendime bir özgüven geldi. Artık ben bunca dövüş sporunu yaptıktan sonra sokakta kendimi koruyabilirdim. Daha doğrusu hikâyeyi biraz sonra anlatacağım ama kendimi koruyabilmeliydim :)
Bir gün sokakta güçlü kuvvetli bir arkadaşım ile birlikte giderken karşımıza beş tane yetişkin ve psikopat adam çıktı. Biz tabi onlara göre daha genciz.
Neden bu hikayeyi anlatıyorum size Çünkü bu hikaye benim hayatımda çok önemli ve benim hayatımı şekillendiren bir olay…
Arkadaşım ile biz caddede giderken bu adamlar İngilizlerin geleneksel yedikleri sirkeli atıştırmalık bir yemekleri olan “Fish and Chips” atıştırıyorlar. Biz tam geçerken arkadaşımın üzerine attılar.
Kendimi o zamanlar Bruce Lee gibi hissediyorum, arkadaşım da iri yarı ona da güvendiğimden kendi kendime “biz bunlara güzelce bir dersini verelim” diye düşündüm o an. Ben adamlara diklenince benim güvendiğim arkadaşım bir anda yanımdan kaçtı. Yalnız kaldım ben karateciyim boks biliyorum kaçmak olmaz. İlk birbirimize girdiğimizde ilk gelenlere sağlam yumruk attım. Ring de değiliz ki her yerden yumruk geliyor. Bende spor salonunda öğrendiğim teknikleri denemek için uğraşıyorum. İki saniye içinde on yıldır çalıştığım tüm teknikler bitti, sokakta hiçbir işe yaramadıklarını gördüm. Bana yumruk atıyorlar ben blok yapmaya çalışıyorum ama nafile mümkün değil balyoz gibi yumruklar blog yapmak. Benim iki elim var karşı tarafın on eli var, yağmur gibi yumruk geliyor. Tabi beni fena benzettiler. Kaçmak zorunda kaldım. Birebir mücadele dövüş sporları işe yarayabilir bir nebze. Lakin çoklu dövüşte salon sporlarının tekniklerini yapmaya çalışırsan çuvallarsın. Dövüş sporlarının hiç birisi sokak realitesi ile örtüşmüyor. Ben bunu erken yaşlarda fark ettim. Bu olay beni düşünmeye sevk etti. Peki yıllarca “neden işime bir kere yaramayacak teknikleri öğreniyorum o zaman” diye kendime sorular sormaya başladım. Öncelikle ben şunu söylemek istiyorum. Bir kişi bana geldi mi hangi sistemi yaparsa yapsın saygı duyarım ama kabul etmek zorunda değilim. İsteyen istediği sporu yapsın mutlu olsun benim için sorun yok. Şunu unutmayın ki her dövüş sanatı kendi tezini ortaya koyar. Bu işi bilen ustalarda o tekniklerin işe yarayıp yaramadığına bakarlar incelerler.
Bu olay neticesin de mi Defence Lab sistemini mi kurdunuz?
Kesinlikle evet…! Esasında şunu söylemek isterim ben fıtri davranış sergiliyorum. Buna teknik diyemeyiz. Bir kişi vurmaya başlayınca hiç bilmeyen bir kişiye ne yapar karşısındaki elleri ile kafasını korur veya refleks olarak geri kaçar. Hayati noktalar çünkü kafadadır. Bu teknik değil içgüdüsel bir yaklaşım. Bende içgüdüsel olarak başımın hayati tehlikesi olan kısımlarını koruyorum. İşte ilk big bang burada başlıyor bizim için.
Neticede ne kadar kapanırsan karşındaki sana boks torbası gibi vurmaya devam eder. Kapandık ve patlama yapmalıyız ama nasıl sorusunun cevabını aradım yıllarca. Bunları yaparken sadece ben değil aynı benim yaşadığı süreçleri yaşamış bir arkadaşım vardı İspanya da onunla birlikte oluşturduk. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki orijinal Avrupa tandanslı bir dövüş sanatıdır Defence Lab.
Hatta Batman filmlerini çekerken bana yeni teknik bulmuşsun harika diyorlardı. Bende onlara hayır hayır yeni teknik değil yeni konsept, yeni anlayış diyordum.
Ben bunları iki saniyede üzerime beş kişi saldırınca binlerce tekniğin işe yaramadığını anladım. Bunları anlamak için on yıl yirmi yıl zaman harcayıp Çine, Japonya’ya ve Filipinler’e gitmeye gerek yok. Bir olay benim için yeterli oldu. Psikopatların saldırısından kurtulunca beş yüz altı yüz metre sonra vücudumdaki hasarları hissetmeye başladım. Morluklar ezikler çatlaklar…
Benim dövüşten kurtulmamın sebebi iç güdülerimdi. Beni karate teknikleri kurtarmadı. Baktım ki teknik ile olmuyor “kafa attım ısırdım ve fırsatını bulunca kaçtım.” Bu kadar basit.
Bu olaydan sonra Martial
Arts sanatlarını bıraktım. İşime yaramadı çünkü… Artık bu olaydan sonra insanlar üzerinde gözlem ve incelemeler yapmaya başladım. Bunun neticesinde insanların görmediği şeyleri görmeye başladım. Bunun neticesinde artık benim kafa yapımda değişmeye başladı. Hareket tarzım da değişti. Böylece Defence Lab konsepti böylece oluştu.
Dünyada birçok ünlü Martial Arts ustası ile eğitimler yaptınız peki buna niçin ihtiyaç hissettiniz?
Benim keşfettiğim farkına vardığım bu konsepti belki de dünyanın değişik yerlerindeki ustalar bulmuş olabilir. Bundan dolayı ben kendim ile yüzleşmek için gittim diyebilirim. Benim bulduğum konseptin dünyanın başka bir yerinde olup olmadığını evimde oturarak bilemem. Bundan dolayı dünyanın her yerine seyhatlere başladım. Öncelikle Amerikaya gittim. Dan inasonto Akademiye orada eğitim aldım. BJJ ustalarından eğitim aldım. Evet hepsi güzel ama salonlarda güzel sokakta değil. Fakat benim tek kriterim olan sokak ve orada da teknikleri işe yaramaz. Bunu Amerika’daki bir çok ustaya söyledim. Onlar kendilerini erişilmez yüksek tepede görüyorlar ve kendilerinin sorgulanmasını istemiyorlar. Koşulsuz teslim olmamı istiyorlar.
Benim bunu kabul etmem. Çünkü sokakta dayak yiyecek olan benim, tabi senin mükemmel dediğin stilini sorgulayacağım. Ben birçok meşhur hocaya sorular sordum “NEDEN” ama bana cevap veremediler... Burada isimlerini açıklamak istemiyorum bu doğru olmaz neticede bir isimleri ve kariyerleri var. Lakin spor ile sokak realitesi farklı olduğunun bir kere daha altını çizmeliyim. Şöyle ki mesela dojolarda ayakkabı yok, ayakkabı olmayınca çıplak ayağa göre tekniklerini uyguluyorlar. Ben ise sokakta ayakkabının ucu ile direk vuruyorum. Dojo soft bir yer olmuş yere düşsen de sorun değil yerde yumuşak minderler var.
Amerikadan sonra Filipinlere kaliyi görmek için gittim. Endonezya’ya silat sistemini görmek için gittim. Taylanta Muay Thai için gittim. Hepsinin güzel yönleri var, güzel teknikleri var, tamam okey. Ama sokakta nasıl olacak dediğimde cevapları benim için yetersiz olduğunu bir kere daha müşahede ettim. Defense Lab sisteminin bir benzeri olmadığını bizzat kendim test etme imkanım oldu. Böylece diğer sistemleri tanımam neticesinde kendi sistemimi güncelledim.
İnosanto Akademide instructor oldum. Losangles da kaldığım süre boyunca birçok dövüşçüyle tanıştım ve arkadaşlık ettim Paul Vunak , Jean Jacques Machado, Erik Paulson ve iyi arkadaşım olan Chris Haueter Amerikadaki ilk 12 siyah kemerden biriydi. Ayrıca Brezilya jui jutsu efsanesidir kendisi onunla çalıştım...
Kendisi ile samimi olduk iyi bir arkadaşımdır. Kendisi çok iyi bir öğretmendir. Bir çok büyük usta ile çalıştım.
Hayatımda güzel yıllar geçirdiğim Jean Jacques Machado, Erik Paulson ve Dan inosato benim için çok önemli. O yıllarda gençtim evli değildim çocuğum da yoktu. Bundan dolayı bir çok yerde kaldım. Fakat bu arayışlarım kendimden emin olmak içindi çünkü bir sistemi ortaya koyuyorsun ve bir iddian var. Bundan dolayı dövüşün arkasındaki bilimden çok etkilenmiştim.
Bir çok ustadan ilham aldığımı söylemeliyim. Ama bir hedefim ve gayem vardı. Sokak realitesine cevap verecek bir sistem oluşturmak için. Şunu da söylemek istiyorum. Ben hala Defence Lab sistemi için çalışıyorum ve yeni şeyler keşfediyorum. Dünya benim için laboratuvar yaşanan olaylarda denekler. Benim gözlemleri devam ediyor. Hatta bu perspektiften benim öğrencilerimde bazı güzellikleri bulmaya devam edecekler buna inanıyorum.
Çok yer gezmişsiniz nasıl bir tecrübe elde ettiniz?
İşin bilimsel yanı benim için daha önemliydi. Silat olsun, panantukan olsun bu sistemler güzel ama ben kalıplar ile dövüşülemeyeceği yada zor dövüşüleceği konusunda emindim. Bunu hayat tecrübemde bizzat gördüm. Ben dövüşmeyi salonlarda öğrenmedim. Sokakta öğrendim sokağı çok iyi biliyorum. Mesela İspanya’daki bu sistemi oluşturduğumuz arkadaşım ile bir yerde birşeyler içerken bizi rahatsızlık verenlere cevaben ellerini bile kullanmadan iki kişiyi kafa atarak yere serdiğini gözlerimle gördüm. Sonra biz bunu neden sisteme koymuyoruz dedim ve öyle koyduk. Biz bu sistemi masa başında yada konforlu spor salonlarında oluşturmadık. Hiçbir bitirici olmayan ve insan fıtratına uygun olmayan tekniği koymadık. Sokaktaki dövüşlerimde hiçbir zaman dövüşü ben başlatmadım. Karşılaştığım kişiler gerçekten psikopat kişiler vardı. Bunlar çok tehlikeli ve çok güçlü kişiler birde hap veya uyuşturucu aldılarsa sen onlara karşı blok yaparak kendini asla savunamazsın. Ben dediğim gibi her zaman kendimi savunan taraftayım ve hiçbir zaman başkasına zarar vermek gibi bir niyetim yok. Lakin iş dövüşe gelince karşı tarafı resmen etkisiz hale getirmen gerekiyor. Yaralı bir ayı daha tehlikeli ve kızgın olur.
Sorunuza gelecek olursam. Bu gezilerimden çok güzel şeyler öğrendim ama hiçbir zaman sorularıma mantıklı cevaplar bulamadım. Şunu da her zaman söylüyorum. Dünyayı dolaşmalarımdan güzel ilham aldım. Ama asla benim aradığım cevaplar değildi. Gerçek cevaplarımı sokaklardan aldım. Benim gerçek ustam sokaklar. Orası gerçekçi orada hayal yok.
Sokakta kaos var, her zaman ben bu kaostan nasıl çıkmalıyım diye kendi kendime sordum. Bir çok kişi bana saldırırsa ne yapmalıyım diye sordum. Nasıl organize olmalıyım diye sordum. Her şeyi nasıl yerli yerine koyacağım soruları beynimin içinde çılgınca dolaştı ve hala dolaşıyor. Bu soruların cevaplıları Defence Lab sistemini oluşturdu. Onun için ben teknik aramıyordum ben bir konsept keşinde dolaştım. Martial Arts savaş sanatı ile uğraşanlardan çok ilham aldım bunun altını çiziyorum lakin Defence Lab orijinal Avrupa kökenli bir dövüş sanatıdır.
Siz savaş sanatları konusunda Hollywood stuntnman olarak çalışıyorsunuz. Hangi projelerde bulundunuz? Nasıl başladınız bu stuntmenliğe?
Benim hayatım ilginç. Hayatımdaki kırılma noktalarından bir tanesidir Hollywood stuntnmanlik yapmak. Evinde otururken bir anda telefonum çaldı ve beni davet ettiler. 2004 den beri Hollywood film endüstrisinde dövüş danışmanları kartografisi yapıyorum.
Paul Jennings Hollywooddaki en iyi İkinci Ekip Yönetmeni ile birlikte çalışıyorum. İlk büyük çıkışımı olan “Batman Begins” filminde yakaladık. O zamandan beri Defence Lab olarak Hollywood endüstrisindeki en büyük isimlerle çalışmaya devam etmekteyim. Hollywood dünyasında hayatta kalmak için görevlerinizi iyi yapmalısınız. Kayıtsızlık ve egoya yer yok, son derece profesyonel olmalı işinizde çok iyi olmalısınız. İşinizi ciddiye olmalı ne yapacağınızı iyi bilmelisiniz. Bilgi düzeyiniz yüksek olmalı hızlıca değişebilir müktesebata sahip olmalısınız. Dünyayı dolaşmam dövüş sanatlarındaki başarımdan ziyade Hollywood işime daha çok yaradı diyebilirim. Sokak başka sinema daki dövüş sahneleri başka. Yaptığım işi çok ciddiye alıyorum ve başardığım şeyden gurur duyuyorum, sadece kendim için değil, DL organizasyonunda okuyan ve eğitim alan dünyanın her yerinden tüm eğitmenler ve öğrenciler için. Her zaman olduğu gibi ve elimden geldiğince elimden gelenin en iyisini yapmaya devam edeceğim.
Hangi ünlü isimler ile çalıştınız?
Birçok farklı projede eğitim verdim. Dublör olarak hem kendim hem de öğrencilerim yer aldı. Birkaç önemli ismi size söyleyecek olursam mesela; Oyuncu ile birlikte çok eğitimlerimiz oldu. Jack Reacher filminde görev aldık. Batman film serisinde görev aldık. Titanların Öfkesi (Wrath of the Titans) filminde görev aldık. Görevimiz Tehlike (Mission impossible) Film serisinde görev aldık.
Tom Cruise’a dövüş eğitimi verdiniz nasıl bir eğitim süreci yaşadınız?
Tom Cruise Hollywood da önemli bir oyuncu ve dünyada sevilen bir karakter. Evet Tom Cruise’u eğittim… Benim bu konuda söyleyeceğim şu ki işimi seviyorum ve ne yapacağımı biliyorum. Benim için harika elbette, ama şunu çok net söylemek isterim ki bu iş ve iyi yapman gerekiyor. Sinemadaki dövüş ile gerçek hayattaki dövüş tamamen birbirinden farklı konsep. İki sanatıda iyi bilmen gerekiyor.
Hollywood dünyası nasıl bir yer?
Hollywood yıldızları ile beraber olman insanın egosunu on dakikalığına besleyebilir, ama sonra dünyaya geri dönüyorum ve hayatın gerçekliğine ve nihayetinde hedefime odaklanmaya devam ediyorum; Hedefim ise dünyadaki en iyi profesyonel dövüş sanatı organizasyonlarından birini inşa etmek. Bunun için film bittiğinde yaşadığım şehre gidiyorum ve hayatıma normal bir şekilde devam ediyorum. İşime odaklanıyorum her zaman bir yenilik bulmak için gayret ediyorum.
Her zaman söylüyorum dünyada kalıcı değiliz. Hollywood dünyasının en büyük isimlerinden bazılarıyla çalışmak ve onları eğitmek benim için bir şans. Bir telefonla bana ulaştılar ve yapmamı istediler. Bu yaratıcının nasip ettiği bir şeydi. Bir insan egosunu beslerse o ego insanı yer bitirir. Bundan dolayı Hollywood’un yanıltıcı şöhret büyüsüne kapılmıyorum her zaman işimi yapıyorum.
Bize vakit ayırıp bilgi ve tecrübelerinizi bizimle içtenlikle paylaştığınız. Özellikle stuntnman üzerine ve Defence Lab üzerine verdiğiniz 15 günlük eğitim için burada bir defa daha teşekkür etmek isterim?
Bende bütün samimiyetim ile size söylüyorum sizleri gerçekten sevdim. Sizinle birlikte İstanbul da güzel yemekler yedik: ) Şayet sizi sevmemiş olsaydım sadece 15 dakika size vakit ayırır ve giderdim. Bende sizleri sevdim ve güzel vakit geçirdik. Güzel projeler yapacağımızı umuyorum.