GÜMÜŞHÀNEVÌ OCAĞI’NDAN MİLLÎ GÖRÜŞ’E,
ERBAKAN’DAN ERDOĞAN’A
ve
MERHUM ESAT COŞAN’IN SON MAKALESİ
Ahmed Ziyàeddin GÜMÜŞHÀNEVÌ Hz. (1813-1894), Osmanlı ekonomisinin ve pazarının emperyalist Batı’nın eline geçişini önlemek, gelen yabancı bankaları işlevsizleştirmek, yerli sermaye oluşturmak için yardım sandıkları kurdu. Amacı, yabancı sermayeye karşı Millî/Yerli sermayeyi ve Yerli Üretimi güçlendirmekti.
İş kurmak isteyen yetenekli kişilerle ortaklık yoluyla şirketler kurdu.
GÜMÜŞHÀNEVÌ Dergâhı, “Türkler Müslümanlığı sadece oruç tutup-namaz kılmak zannediyor.” diyenlere de àdetà Türk Milleti’nin ilk şamarını atmıştı.
Bu günün yerli tanımları ile baktığımızda hele de Cumhur İttifâkı perspektifi ile Ahmed Ziyàeddin GÜMÜŞHÀNEVÌ Efendi, sadece GÜMÜŞHÀNEVÌ Dergâhı’nı kuran bir din adamı değildi. O, aynı zamanda ülkesini Batı sermayesine ve sömürüsüne karşı korumak için mücadele eden bir milliyetçiydi. Burada gevurun dayattığı Milliyetçilik tanımlarından da herkes kurtulsun artık. İstiklâl Marşı’mızın şàiri birilerinin “Milliyetçi mi, İslâmcı mı” diye tartıştığı Mehmet Akif’e bakın. Hiçbir Türk Milliyetçisi İslâmsız bir Türk tasavvur etmez, Turan’ı, Türk Birliği’ni İttihâd-ı İslâm’ın (İslâm Birliği’nin aşaması olarak görür.)
Osmanlı ve Cumhuriyet aydınlarının, okumuşlarının, bürokrat, akademisyen, üniversitelilerinin Nakşibendi GÜMÜŞHÀNEVÌ Ocağı’na gitmelerinin ana nedeninin bu “MİLLİ DURUŞ” olduğu ortada değil mi?
Ahmed Ziyàeddin GÜMÜŞHÀNEVÌ Hz.’nin “İslâmî hassasiyetle çıktığı Millî yoldan kendisinden sonrakilerde gitti. Osmanlı’da kurulan MİLLİ SANDIKLAR, Cumhuriyet’te adını GÜMÜŞHÀNEVÌ Hz.’den alan GÜMÜŞ MOTOR Fabrikası’na dönüştü. Aslında 1980 öncesi kurulmaya çalışılan Ağır sanayi Hamlelerini, Organize Sanayì Bölgelerini de lütfen vicdànınızla bir düşünün.
Türkiye’de Siyasal İslamcılık diye kısaca ifàde edilen gelişim ve değişim Milliyetçilik ile iç içe olmuştur. Nedeni de çok açık… Türk Milliyetçiliği ırkçı ve seküler nitelikli gelişmemiş, Müslüman Türk ana mihverli ve İctimài Millet kavramı ile Anadolu’dan Türk Dünyası’na ve Osmanlı Medeniyet Coğrafyası’na yayılmıştır. Bu nedenle bir Müslüman Arnavut’un, Arab’ın, Boşnak’ın, Çerkez’in, Kürt’ün “Türküm” demesi ve Türk Milliyetçiliği yapması şaşırtıcı değildir.
Günümüze uzanan yolda son yüzyılımıza emek veren birçok siyasi ve ilim adamı bu ocakta yetişmiştir. Bu insanların yetişmesine vesile olan zat Mehmet Zahit KOTKU Hz. (1897-1980)’dir. En büyük talebesi Millî Görüş Siyasetini tanımlayan merhum Prof. Dr. Necmettin ERBAKAN Hocamdır. ERBAKAN Hocamın icraatlarının kökünü şimdi daha iyi anlamış olacağız.
Millî İktisat, Millî Sermaye, Millî ve Yerli Üretim…
Şunu da üzülerek ifàde etmeden geçemeyeceğim.
Özellikle İngiliz+ABD etkisi ile yabancı bazı devlet-millet kavramlarından bigâne İslâm Düşünürlerinin etkisiyle Türk Milleti’nin direnci ve çözüm arayışları sonucu tekâmül eden Millî Duruş ve Mücàdeleyi maàlesef ırkçılık gerekçesi ile reddeden müfteri ve fitneciler türemiştir. Bunların da masum olmayanlarını ayıklamaktan başka çare yoktur. Düşünün İngiliz Kraliçesi ölmeden önce Londra’ya giden Müslüman! Büyük Haç Ödüllü Dünya’nın gözü önünde madalya takılmış Şövalyeleri…
Cumhurbaşkanımız R. Tayyip ERDOĞAN, Ahmed Ziyàeddin GÜMÜŞHÀNEVÌ Hz.’nin “İslâmî hassasiyetle çıktığı Millî yoldan yürümektedir. Özetle; AKPARTİ’nin topoğrafyasında yerli bir milliyetçilik damarı elbette vardır. MHP’nin bu gün verdiği koşulsuz desteğe şaşanların aklına şaşıyorum. Köksüz bilgisizliklerini ve yakın tarihten ne kadar uzak olduklarını da görüyorum.
Bu gün “ERDOĞAN, ERBAKAN’ın yolundan gitmiyor.” diyenler ERBAKAN Hocam’ın Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi dâhil birçok önerisinin AKPARTİ ile hayat bulduğunu göreceklerdir. Aynı öneriyi Merhum Başbuğ Alparslan TÜRKEŞ de yapmış geçmişte…
SİYASETTE GELİNEN NOKTA BÜYÜK, KÖKLÜ VE DERİN BİR MÜCADELENİN SONUCUDUR. BU MÜCÀDELEYE EMEK VEREN TÜM MİLLET FEDÀİLERİNİ DUA İLE ANIYORUM…
GÜMÜŞHÀNEVÌ Dergâhı ayrıca bir İlim Ocağıdır. GÜMÜŞHÀNEVÌYYE, Nakşibendi Tarikâtı’nın Halidiye kolundandır. Mehmet Zahit KOTKU Hz.’nden sonra Prof. Dr. Mahmud Esad COŞAN (14 Nisan 1938 Çanakkale-4 Şubat 2001, Sidney, Avustralya) Hoca, GÜMÜŞHÀNEVÌ Dergâhı’nın başında rehber olarak bulunmuştur. Bu büyük İslâm Àlimi öz yurdunda aldığı tehditler ve engellemeler sonucu Avustralya’ya gitmiş orada da menfûr bir sûikastla şehid edilmiştir.
Neden mi peki?
Sizinle son yazdığı makalesini paylaşıyorum. Cinayetin sebebi o kadar net ve anlaşılır ki…
Pekî, bu büyük Dàvà Adamını kimler ve ne için şehid etti?
Son makâlesini düşünerek okursanız cevaplarını fazlasıyla bulacaksınız.
Prof. Dr. Esad COŞAN Hocaefendi’nin 5 Mayıs 1990 sohbetinden;
“İslam'da cemaatle beraber olunması tavsiye edilir. Cemaatle beraber olmak “Hakla, hâkikâtle” beraber olmaktır! Tek başına olsa bile, hâkikâtle beraber olan cemaattir. hâkikâtten kopmuş olanlar, milyonlarca da olsa tefrikâdadır.
Bugün maalesef tüm İslâm Àlemi emperyalist güçlerin sultası altındadır. Kuş uçurtmazlar, takip ederler... Hem de kendisi takip etmez... Amerika seni John'la takip etmez, Smith'le takip etmez. Adı senin benim gibi olan Müslümanla takip eder; canına okur. O milletin içinden çıkmış hàin vasıtasıyla takip eder ve millete en büyük zararı, kendi içinden çıkmış insanlara yaptırır. Parayla satın alır, ajan edinir ve öyle kullanır.
Herkese ajan demiyoruz. Metot bilmediğinden, ilimden uzak olduğundan emperyalist onu kullanır, fark etmez. Sahte bir takım organizasyonlar var, topluyorlar insanları etraflarında, ondan sonra onları toptan satıyorlar! Götürüyor, olmadık yere bağlıyor... Mü'min feraset gözüyle bunları anlayabilmeli. Hizmet ediyorum diyen insanları, organizasyonları irfan teraziniz ile tartın!
Böyle birtakım insanlara, organizasyonlara körü körüne bağlanmayın!
Her birinize istiklâl tavsiye ediyorum.
Hür olun, hizmeti kendiniz tespit edin, yapmaya çalışın!
Emperyalistlerin türlü oyunları var. İslâm, bir kimsenin hizmetiyle yürüyecek hâle gelirse, o kimseyi yok ederler, öldürürler, satın alırlar, tehdit ederler. Ne yapmak lâzım? Hizmeti yaygınlaştırmak lâzım, herkesin lider olması lâzım. “Tek lider, vazgeçilmez insan...” diye bir şey olmaz. Bakın, Filistinli çocuklarla niye başa çıkamıyorlar? Hepsi lider.
Bir lidere, tek hocaya, tek ekibe bağladığı bir yığın insanı, böyle üzüm salkımını sapından tutar gibi, istediği yere götürüyor! Onun için, teşkilât kurdurtuyorlar; teşkilâtın başına kendi adamlarını -hain bir kimseyi- koyuyorlar. Öteki insanların hepsini, üzüm salkımı gibi oraya buraya götürüyorlar.
Müsàadeli, ağabeyli, bilmem neyli hizmet olmaz... Tàbi olmayın kimseye!
Bana da tabi olmayın!
Bana tabi olursanız, beni sıkıştırırlar. Ondan sonra, “Sen bu adamlarına şöyle yap, yaptır!” derler.
İslâm'a, Allah'ın emrine tabi olun!
Allah'ın dinine hizmet edin!
Tek başınıza olsanız da, hakla beraber olun! O zaman İslâm kalkınır; başka türlü kalkınamaz!
“Aa, efendim, dirlik, düzenlik, birlik, beraberlik, organizasyon bozulmasın.” diyorlar.
Her biriniz İslâm için, kendinizin dünyada kalmış tek adam olduğunuzu düşünün. Ama senin gibi aynı hedefe yürüyen başka insanlar varsa; onlarla da işbirliği yap! Yapmıyorsa, silkele at be!..
Sen onu sırtında taşımak zorunda mısın?
Beni sırtında taşımak zorunda mısın?
Kimse kimseye hürriyetini vermesin!
Hürriyet aziz şeydir. İnsan, ancak Allah'a kul olur.
“Allahım! Ancak sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz…”
Söz bitti. Bu sözlerin sonu şehadet oldu…
Neden pekî?
Çok düşünelim…
Strateji ve Yönetim Uzmanı
Emekli Yarbay Halil MERT
Amansız bir savaşta yerini tam al; cepheni doğru seç! Ağustos 1997
PROF.DR. MAHMUD ES'AD COŞAN (KS) diyor ki;
“Dünyada pek çok millet ve devlet var. Bütün insanlar kardeş olduğuna göre, birbirlerini severek, yardımlaşarak yaşamaları gerek. Ama gerçekte işler böyle gitmiyor. Büyük menfaatleri yakalamış, zenginleşmiş ve başkalarını gaddarca sömürerek semirmiş ve güçlenmiş bazı devletler, hatta bunların yönetimini ele geçirmiş bazı küçük zümreler ve gizli teşkilatlar, büyük çoğunlukların aleyhine çalışıyor, zulüm yapıyor, hakları çiğniyor, özgürlükleri engelliyor, masum ve mazlum hakları çok mağdur ediyor, cihanı fesada veriyor; binlerce, milyonlarca insanın canına kıyıyor.
Ne yapmak lazım?
Düşman zengin, düşman kuvvetli, düşman uyanık, düşman teçhizatlı, düşman gizlenmiş, düşman büyük idarî, askerî imkânlara sahip; düşman usta hırsız misali yaygaracı, velveleci, farfaracı, reklamcı, kandırıcı, aldatıcı, saptırıcı, hilekâr ve madrabaz... Ortada gözükmüyor, ele geçmiyor, kendini belli etmiyor, perde arkasında duruyor, ajan kullanıyor, milletleri içinden idare ediyor, birbirlerine kırdırıyor...
Etrafa bakınız, yurt içi ve yurt dışı olaylarını inceleyiniz, her taşın altından sayılı, birkaç, aynı, sicilli, belli, mahut, mâlum, gizli örgütün çıktığını göreceksiniz. Bunlar hakkında ciddi araştırmalar da yapılmış, değerli kitaplar da neşredilmiş. Belki herkesin kitaplığında bunlardan birkaçı mevcut, sizde de var. Belki siz de biliyorsunuz, isim isim, firma firma, örgüt örgüt... Ama tek başınıza birşey yapamıyor, oturduğunuz yerden kızıyor, köpürüyor, çaresizlik içinde çırpınıyorsunuz.
Önce şunu biliniz ki çok ciddi, çok mühim, çok vahim, çok bilgili, çok tehlikeli bir düşmanla, bir ölüm kalım savaşı yapıyorsunuz. Düşman sizi Bosna’da, Çeçenistan’da olduğu gibi mahvetmek, yok etmek istiyor; karınızı, çoluk çocuğunuzu kesecek, evinizi barkınızı yıkacak, ülkenizi istila edecek, parçalayacak, bölüşecek.
Siz savaşı mâzide, tarihte, geride, dışta, uzakta, sanıyorsunuz, o öyle düşünmüyor; siz gevşemiş, rehavete düşmüşsünüz, o tüm hızıyla tahribata devam ediyor; insafı, merhameti yok; gayzı, nefreti, kini çok; sabotaj yapıyor, vurup kırıyor, çalıp çırpıyor, orman yakıyor, her fırsatı değerlendiriyor, her türlü zararı yapıyor, her gün yeni bir melânet uyguluyor. Günü gelince, ortam hazırlanınca iç karışıklıklar ve çatışmalarla işi tırmandırıp sonuca ulaşmaya çalışıyor; sen ise işinde, gücünde, tatilinde, yazlığında, gafletinde, zevkinde, keyfinde devam ediyorsun, seferberlik var, haberin yok; top sesleri geliyor, sen uyumaktasın.
Harp var diyorum, anlamıyor musun?
Sivil, görünmez bir harp, şiddetli ama gizli bir mücadele, şaşırtmacalı bir ceng-ü cidâl. Dost gibi görünen sahte tebessümlere aldanma; sûret-i haktan görünen maskeli bàtıla kanma; reklama, afişe, boyaya, hayale, hülyaya, palavraya, propagandaya inanma. Onlar bu kandırmacaların savaşın bir parçası olduğunu çok iyi biliyor ve aldatmacaya çok önem veriyorlar; ancak milleti kandırabildikleri ölçüde başarı kazanabileceklerinin çok iyi farkındalar. Bu uğurda milyarlar, trilyonlar harcıyorlar, sonra da bunu bizim kesemizden, bizim bütçemizden, bizim devlet hazinemizden, halkın sırtından çıkartıyorlar. Çok acı, çok feci bir durum. Bu necip millete, bu aziz ümmete çok yazık oluyor, senin gafletin, cehaletin, rehavetin, saflığın, sekâmetin yüzünden...
Bu topraklarda en az iki asırdan beri süren korkunç ve amansız bir din, iman, medeniyet, irfan, ümran savaşı...
Sebep hep aynı: Türk ve İslâm düşmanlığı. Amaç: Senin devletini yıkmak, ülkeni parçalamak, yutmak.
Sen onların esiri, işçisi, çöpçüsü olacaksın, onların dinine gireceksin, entegre olacaksın, eriyeceksin, biteceksin.
Onlar Bizans’ı ihya edecek, Pontus’u yeniden kuracak, Ermenistan Karadeniz’e, Akdeniz’e kadar genişleyecek, Ege Kıyıları, Antalya Akdeniz sahilleri onların zevk-ü sefâ yerleri olacak; petrolü, madenleri, ülkenin maddî yer üstü ve yer altı servetlerini onlar sömürecek; paraya, idareye, zenginliklere onlar sahip olacak, sen kan kusacak, mahrum yaşayacak, hor ve zelil öleceksin.
Sana konuşma hakkı yok, sen istekte bulunamazsın, sen gönlünce ibadet edemezsin, sen İslâmca yaşayamazsın, sen dinî kurum kuramazsın, sen büyük ticaret yapamazsın, sen sanayici olamazsın, sen finans kurumu açamazsın.
Başörtü yok, sakal yok, çarşaf yok, tesettür yok; İmam Hatip Okulu, Kur’an Kursu, din tahsili, tasavvuf, mânevî eğitim, nefis terbiyesi yok; ahlâk, edep, namus yasak, kötü, çağ dışı, çağdaşlığa laikliğe aykırı... filan.
Aklını başına iyi topla, şeytanın ordusuna katılma, Rahman’ın safında yerini al, kime hizmet ettiğini, hangi amaca alet edildiğini iyi anla; bozguncuya, yıkıcıya, fitneciye, kâfire, müşrike, münafıka yâr ve yardakçı, destekçi ve yardımcı olma; ülkeni Cezayir’e, Suriye’ye, Filistin’e, Afganistan’a çevirttirme!
Allah’tan kork. Hesabı, mahkeme-i kübrâyı iyi düşün; dindaş, gönüldaş ve ülküdaşlarınla sıkı bir iş birliğine gir, hak ve hürriyetlerini iyi koru, ülkeni yabancılara kaptırma, müstevlileri kov, eski diyarları kurtar, İslâm’ı cihana yay!
Düşmandan korkma.
Cenâb-ı Mevlâ’ya tam tevekkül eyle ki O, mü’minlerin dostu ve yardımcısıdır.