KÜRESELLESME Mİ YOKSA YERELLEŞME Mİ KAZANACAK?
Modernlik başından beri yapısal olarak küreselleştirici olduğu kadar yerelleştirici de olan bir etkiyi beraberinde getirmiştir. Modernliğin yerelleştirici vasfının arketipik ilk örneği, bireyin tanrısal düzenlere kafa tutan özgürlük arayışında tezahür etmiştir.
1945 yılında Almanya’nın yenilgisi, ABD’nin zaferi ile sonlanan İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa kıtasının önde gelen İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, İspanya gibi ülkeleri kalkınabilmek ve eski günlere dönebilmek için ABD’nin siyasi/ ekonomik sömürgesi olmayı kurtuluş olarak görmüşlerdi. ABD’nin baskısı ile sanayinin iki temel hammadde olan kömür ve çelik sektörünü güçlendirmek için 1951 yılında Almanya, Fransa, İtalya, Belçika, Lüksemburg ve Hollanda birleşerek Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu’nu (AKÇT) kurdu. ABD, AKÇT’yi hem siyasi hem de ekonomik olarak sıkı sıkıya kontrolü altına aldı. Gerekli olan tüm sermaye ABD’li şirketler tarafından sağlandı.
Öte yandan, tüm dünyanın gözleri önünde 8 aydır canlı yayınlarla izlenen, İsrail’in Gazze Katliamı; Özellikle ABD ve batı ülkelerinde Üniversiteler başta olmak üzere, geniş toplum kesimlerinde, hükümetlerin tüm baskılarına rağmen, ısrarlı – yaygın protestolara sahne oluyor. Bu durum, Müslüman olmayan toplumlarda bile büyük bir vicdani uyanış ve dönüşümün sinyallerini vermekte. Küreselci politikalara karşı tüm dünyada açık bir karşı çıkış var. İsrail’in çok şiddetli ve pervasızca işlediği insanlık suçu, Müslüman olmayan Güney Afrika’nın İsrail'e karşı ‘soykırım’ suçlamasıyla açtığı dava Lahey’de devam ediyor. Güney Afrika Cumhuriyeti’nin, “Gazze'deki Filistin halkına soykırım yaptığı” gerekçesiyle İsrail hakkında açtığı davanın, Lahey’deki Uluslararası Adalet Divanı’ndaki kamuya açık ilk duruşması tamamlandı. Güney Afrika’nın açtığı davaya Türkiye’nin müdahil olarak katılması ile tüm dünyada yankı yaptı. (Türkçe, 2024) Birleşmiş Milletler ‘in Filistin devletini tanıması önerisiyle Güvenlik Konseyi'nde yapılan oylamada ABD veto kullanarak Filistinlilerin kuruluşa tam üyeliğini engelledi. (BBC News, 2024) BM Genel Kurulu, Filistin'in BM üyeliğinin BMGK'de tekrar görüşülmesi ve gözlemci statüsünde olan Filistin'e bazı ilave haklar tanınması talep edilen karar tasarısını kabul ettiği oylama, BM Genel Kurulu'nda düzenlenen acil oturumda yapıldı. Türkiye'nin yanı sıra 80'e yakın ülkenin ortak sunucusu olduğu karar tasarısı, 193 üyeli BM Genel Kurulu'nda 143 "evet" oyuyla kabul edildi. (Haber, 2024)
Görüldüğü üzere, BM’de Filistin lehine ezici bir çoğunlukla alınan hak ve adalet yönündeki kararlara, dünyadaki en küreselci devlet ABD’nin korkunç derecedeki baskısına rağmen alınıyor. İnsanlık, artık küreselci politikalar gereği kan ve gözyaşı dökülmesine, ülkelerin işgal edilmesine, katliam yapılmasına ne pahasına olursa olsun karşı çıkıyor. Gidişata bakılırsa, dünya küreselci güçlerin elinden son 150 yıldır çok çekti ve artık ne pahasına olursa olsun kurtulmak istiyor. Küreselci iradenin baskın olduğu başta ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya’nın liderliğini yaptığı AB Ülkeleri, Rusya ve Çin birer maşa gibi küreselci baronların birer oyuncak gibi. Dünya Gizli Devleti; iradesini Masonik yapılanmalar üzerinden gösteriyor. Yerelleşme taraftarı olan insanların yaşadığı ülkeler, küçük de olsalar, sesleri yükselmeye başladı.
Yerelleşmenin küresel süreçlere bir direnci mi, yoksa düz ara bir uyarlanmayı mı ifade ettiği sorusu, küresel toplumsal yaşamın geleceğini anlamlandırmak bakımından son derece önemli bir sorudur. Bazı yazarlar, küreselleşmenin, tikellikler aracılığıyla işleyen bir süreç olduğunu düşünmekte ve küresel ile yerel arasındaki ilişkiyi diyalektik bir ilişki olarak kavramaktadırlar. Buna göre, küreselleşme sürecinde küresel olan kadar yerel olanın da tayin edici/biçimlendirici bir rolü vardır. Küreselleşme, modernliğin çelişkilerinin tüm dünya sathına yayılmasını olanaklı kılan bir süreçtir. Modernlik deneyimi, başından beri evrensel-tikel, birey-toplum, özne-yapı, bilgi-değer, hakikat-doğa, özgürlük-akıl ve teori-pratik gibi bir dizi yapısal çelişkiyi bünyesinde taşıyan tarihsel bir deneyim olmuştur. Küresel-yerel çelişkisine bu açıdan bakmak; başından beri küreselleştirici olduğu kadar yerelleştirici de olan modernliği yapısal çelişkileriyle birlikte değerlendirmek son derece önemlidir
Küreselleşmenin avantajını sadece BM’nin 5 büyük emperyal devleti görebilir. Bunun tersi ise, görece daha küçük devletler ile gelişmekte olan ülkeler ve 3ncü Dünya Ülkeleri zararını görür. Küreselleşme olgusunu, postkoloniyal sömürünün bir başka yolu olarak gören büyük devletler kendi lehlerine kullanırlar. Küçük ülkeler sınırlarını ve insanlarını, kaynaklarını koruyamazlar.
Yerelleşme ise, küçük ülkelere de hayat alanı ve fırsatı sunar. Milli ve manevi ülkülerini daha kolay koruyabilirler. Tüm dünyayı tek bir merkezden, tek bir devletmiş gibi yönetmeye kalkan küreselciler, kendilerine karşı duran her devleti ve yöneticilerini yok etmekten çekinmezler.
ABD, gibi küreselci iradenin en görünür temsilcisi dahi, kendi ülkesinin eyaletlerindeki üniversitelerindeki insanlık vicdanının sesini kısmakta zorlanıyor. Bunlara bakarak, diyebiliriz ki; eninde sonunda insanlığın hür sesi YERELLESME kazanacak.