Ankara
Çelik, parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında, Suriye'deki gelişmeleri yakın bir şekilde takip ettiklerini belirterek, bu çerçevede gerek Türkiye'nin içinde gerekse dışarıda bazı devletler tarafından yapılan açıklamaların da yakın takipçisi olduklarını söyledi.
Burada Türkiye'nin konumunun, bu meseleye nasıl baktığının Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın değerlendirmeleriyle ilgili maalesef birtakım yanlış açıklamaların yapıldığını da gördüklerini belirten Çelik, şöyle devam etti:
"Bu çerçevede bütün bir süreci yakından takip ettiğimizi, bütün bu meselelerle doğru cevapların verilmesi ve doğru cevapların yerli yerine oturtulması bakımından gereken çabayı ortaya koyduğumuzu ifade etmek isterim.
Tabii Türkiye'nin içerisinde de muhalefet partilerinin çeşitli açıklamaları oluyor. Bu açıklamalarda maalesef şimdiye kadar büyük yanlışların olduğunu gördük. Bu şimdiye kadarki Türkiye'nin yürüttüğü politikanın dışında birtakım yakıştırmalar, hatta suçlamalarla yürütülen bir yaklaşımdır. Bunlara da gerekli cevapları vereceğiz."
"Türkiye'nin milli güvenlik ihtiyaçlarını karşılamak için orada bulunuyoruz"
Açıklamanın ardından Çelik, gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.
Bir gazetecinin, CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in, "İran'ın bölgede zayıflatılması, mezhep savaşlarının çıkması, İsrail'in güçlenmesi ve güvenliğinin sağlanması Ankara'nın önceliği olmamalıdır." ifadesini anımsatması üzerine Çelik, şunları söyledi:
"Sayın Özgür Özel'in dünkü grup konuşmasını izledik. Bu ifadeleri duyunca doğrusunu söylemek gerekirse bir daha bakma ihtiyacı hissettim. Daha sonra tekrar bakarak bir hata yapmamak için de tam olarak hangi cümleyi söylediğini tekrar değerlendirdik ve gördüğümüz şudur, Türkiye Cumhuriyeti'ne değil de, başka devletlere söylenecek sözleri Sayın Özgür Özel tutuyor Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı söylüyor. Türkiye'nin ne İran'ı zayıflatmak ne İran'ı güçlendirmek ne herhangi bir devleti zayıflatmak ne herhangi bir devleti güçlendirmek gibisinden bir motivasyonu bölge politikası olarak yok, Suriye'de de yok. Burada aynı şey Rusya için de geçerlidir. Ne zayıflatma, ne güçlendirmek gibisinden. Orada bulunan varlığımızın neye dönük olduğunu defalarca ifade ettik. Biz orada herhangi bir gruba karşı ya da herhangi bir devlete karşı bir pozisyon içerisinde bulunmuyoruz. Türkiye'nin meşru çıkarlarını ve milli güvenlik ihtiyaçlarını karşılamak için orada bulunuyoruz."
Suriye devletinin zayıflamaya girmesiyle birlikte Türkiye'nin sınırının çok yakınına terör örgütlerinin yaklaşmasından sonra bu yaklaşmanın neticesinde özellikle belli bir derinliği korumak maksadıyla Fırat Kalkanı ve diğer harekatların, Zeytin Dalı harekatlarının yapıldığını anımsatan Çelik, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Şimdi burada enteresan olan şudur, birkaç hattan gidiliyor. Maalesef Sayın Özgür Özel'in böyle bir cümle kurmuş olması ana muhalefet partisi liderinin büyük bir sorumsuzluktur. Yani Türkiye Cumhuriyeti'nin herhangi bir devleti, komşu devleti ya da bölge devletini zayıflatmak üzere ya da güçlendirmek üzere orada bulunduğunun söylenmesi başlı başına bir basiretsizlik ve sorumsuzluktur. Yine orada 'İsrail'in hakimiyetinin güçlendirilmesi için de herhangi bir adım atılmamalıdır' diye bir ifade kullanıyor. Cumhurbaşkanımıza, partimize, Cumhur İttifakı'na, hükümetimize bunun söylenmesi herhangi bir şekilde akıl dışılıkla ancak tarif edilecek bir durumdur. Burada şimdiye kadarki duruşumuzu ve hedeflerimizi net bir şekilde söyledik."
Dışarıdaki bazı odakların, belli devletlerin diliyle konuşarak, belli devletlerin tezini dillendirerek Türkiye Cumhuriyeti'ni suçladıklarına dikkati çeken Çelik, "Maalesef bunun birtakım içerideki yansımalarını da görüyoruz. Ama Sayın Özgür Özel'in konuşmasında Türkiye'yi suçlayan bütün devletlerin ve odakların bütün görüşleri bir koleksiyon haline getirilmiş ve ana muhalefet partisinin liderinden hükümetimize dönük bir suçlama haline getirilmiş." değerlendirmesinde bulundu.
Bunun son derece yanlış bir şey olduğunun altını çizen Çelik, "Türkiye Cumhuriyeti'nin güvenliğini korumak, meşru haklarını korumak için ve uluslararası hukuktan kaynaklanan bir zeminde bu faaliyet yürütülmektedir." dedi.
"Bunların hepsi gerçek dışıdır"
Halep'teki hareketlilikle ilgili "muhaliflerin Türkiye tarafından desteklendiği" yönündeki iddiaları değerlendirmesi sorulan Çelik, "Dışarıdan yapılan bazı açıklamalarda, Türkiye'nin içindeki bazı yorumlarda bunu ifade ediyorlar. 'Bu son hareketliliğin arkasında Türkiye'nin bulunduğu ve Türkiye'nin bunu tahrik ettiği' şeklinde. Bunu ben net bir dille söylüyorum, bunların hepsi gerçek dışıdır. Bunların hepsi yalandır." dedi.
Suriye'de arzu ettikleri şeyin, herhangi bir şekilde oradaki şiddetin yükselmesi ya da çatışmaların artması olmadığını belirten Çelik, burada Suriye'nin iç dinamiklerinden kaynaklanan bir tablo bulunduğunu söyledi. Çelik, "Nedir bu tablo? 5 Mart 2020'de Moskova Mutabakatı gerçekleştirildi, Astana süreçleri devam etti, Soçi Mutabakatı oldu. Bütün bunların ortaya çıkardığı bir tablo vardı. O da İdlib'de gerginliği azaltma bölgesi söz konusu olacak. 'M4, M5 kara yolunun 6 kilometre kuzeyinde ve 6 kilometre güneyinde herhangi bir şekilde bir unsur bulunmayacak, orası güvenli bölge olacak' şeklindeydi." diye konuştu.
Çelik, şimdiye kadar gerek rejim ve gerek başka unsurlar tarafından İdlib gerginliği azaltma bölgesine çeşitli saldırılar yapıldığını ifade ederek, Moskova Mutabakatı ve diğer mutabakatlarda, Astana süreçlerinde ortaya koyulan belirlenmiş alanların ihlal edilmemesine dönük ilke kararların defalarca ihlal edildiğini ve burada çok ciddi sivil kayıplar gerçekleştiğini söyledi. Çelik, "Buradaki tansiyonun yükseldiğini, bu oluşan saldırılara karşı bir reaksiyonun ortaya çıkacağını gördük ve defalarca Cumhurbaşkanımız ve diğer yetkili arkadaşlarımız tarafından muhataplarına ifade edildi." dedi.
"Çatışmaların yükselmesi şeklinde bir yaklaşımımız yoktur"
Ömer Çelik, gelinen noktada böyle bir reaksiyonun oluştuğunun altını çizerek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Bunu Türkiye'nin tahrik ettiği ya da Türkiye'nin bunu desteklediği türünden açıklamaların tamamı gerçek dışıdır, tamamı yalandır. Tam tersine, Türkiye, İdlib gerginliği azaltma bölgesindeki kurallara, ilkelere uyulması ve herhangi bir şekilde burada bir çatışma ya da herhangi bir şekilde karşı karşıya gelme gibi bir durumun ortaya çıkmaması, mutabakatlarda karar verilmiş, Astana süreçlerinde teyit edilmiş statünün korunması gerektiğini defalarca ifade etti. Bunu Türkiye, bugünkü hareketliliğin bütün taraflarına da ifade etti ve telkini bu yönde olmuştur Türkiye'nin şimdiye kadar.
Şimdiki tabloda, 'Türkiye bunu tahrik etti' ya da 'Türkiye bunu destekledi' gibisinden bir şey... Şimdi bakıyoruz mesela bazı devletlerin sözcüleri tarafından bunlar ifade ediliyor, fakat bu ifadelerin birebir Türkiye'nin iç politikasında hükümetimize muhalefet yapmak için Cumhurbaşkanımıza dönük olarak kullanılması son derece manidardır. Bunların hiçbir gerçekliği yoktur. Bizim buradaki pozisyonumuz açıktır. Bir, 'İdlib gerginliği azaltma bölgesindeki kurallara uyulsun.' İki bahsettiğimiz, 'M4-M5 kara yolunun 6 kilometre kuzey ve güney derinliğindeki bu statü korunsun' şeklindeydi. Ama maalesef rejimin ve diğer unsurların oralara saldırıları neticesinde YPG'nin, PYD'nin saldırıları, terör örgütünün saldırıları neticesinde şimdiye kadar defalarca uyarmamıza rağmen maalesef bu tablo ortaya çıkmıştır. Bizim herhangi bir şekilde Suriye'nin içindeki çatışmaların yükselmesi şeklinde bir yaklaşımımız ve değerlendirmemiz yoktur. Tam tersine bugün de Astana sürecindeki devletlerle bu meselenin nasıl çözüleceği konusunda Cumhurbaşkanımız ortak çalışma iradesini aynen korumaktadır."
"Suriye rejimiyle gerçekleştirilen mutabakatlarda Türkiye'nin iki talebi var"
Bunlardan birincisinin Tel Rıfat ve Münbiç'ten terör örgütünün çıkarılması olduğunu, bu konuda Türkiye'ye verilen sözlerin yerine getirilmediğini ifade eden Çelik, ikincisini ise Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Türkiye sınırından itibaren Suriye tarafına doğru 30 kilometre derinlikte Türkiye'ye karşı faaliyet gösteren silahlı unsur ve terör örgütü görmek istemiyoruz" sözleriyle ifade ettiğini anımsattı.
Tel Rıfat ve Münbiç'ten terör unsurlarının çıkarılmadığına dikkati çeken Çelik, şunları kaydetti:
"Dolayısıyla bu terör örgütlerinin oradaki varlığı Türkiye Cumhuriyeti'nin güvenliğine ve meşru haklarına bir tehdittir, verilen sözler tutulmamıştır. İkinci olarak şu bilgiyi net bir şekilde biliyoruz rejim, bugün ortaya çıkan son çatışmalardan sonra terk ettiği yerlere PKK terör örgütünü, PYD'yi davet etmektedir. Rejim, kendi kontrolündeki yerleri bu terör örgütüne teslim etmektedir. Bu da rejimle terör örgütü arasındaki işbirliğini net bir şekilde gözlerimizin önünde gerçekleştirmektedir."
"Beyanımız karşı tarafa bildirilmiştir"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ifade ettiği 30 kilometre derinlik meselesinin kırmızı çizgileri olduğunu vurgulayan Çelik, "Ülkemize dönük tehditler söz konusu olduğunda terör örgütlerinin bu sınırın dışına atılması konusunda burada bulunan ülkelerle bir mutabakat sağlanmıştır ve bu mutabakat çerçevesinde beyanımız karşı tarafa bildirilmiştir." diye konuştu.
Rejimin birtakım yerleri terör örgütüne teslim ettiğini belirlediklerini anlatan Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Rejimin birtakım yerleri kendi kendisine gidip terör örgütüne teslim ettiğini, PKK'ya teslim ettiğini görüyoruz. Bu işbirliğinin fotoğrafını net bir şekilde çekiyoruz. İki Tel Rıfat ve Münbiç'te herhangi bir şekilde terör varlığı istemiyoruz. Üç, 30 kilometre derinlikte herhangi bir şekilde ülkemizi tehdit edecek herhangi bir silahlı terör örgütü varlığına müsaade etmeyeceğimizi ifade ediyoruz. Onun dışında bizim herhangi bir şekilde Suriye'nin toprak bütünlüğüyle ya da diğer meselelerle herhangi bir sorunumuz yoktur. Tam tersine Suriye'de kapsayıcı bir hükümet olsun ve toprak bütünlüğü korunsun arzusundayız."
"Suriye kapsayıcı bir hükümetle yoluna devam etsin"
Çelik, gazetecilerin, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yurt dışı ziyaretlerinden dönüşte Suriye meselesini sorduklarında, Esed'le bir araya gelerek normalleşme sürecini başlatmak gerektiğini, bölgedeki meselelerin birtakım devletlere ve unsurlara fırsat vermeden çözülmesi gerektiğini vurguladığını anımsattı.
Türkiye'nin yayılmacı politika izlediği iddialarını değerlendiren Çelik, bugüne kadar rejime, "Suriye kapsayıcı bir hükümetle, birlik ve bütünlük içerisinde yoluna devam etsin" şeklinde çağrıda bulunduklarını aktardı.
Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Herhangi bir şekilde yayılmacı birtakım arzularımız olduğunun söylenmesi baştan sona yalandır, herhangi bir şekilde komşularımıza dönük yayılmacı ve çatışmacı bir arzu içerisinde değiliz. Tam tersine hepsinin toprak bütünlüğü korunsun, kapsayıcı bir devletle yollarına devam etsinler. Burada sivil ölümlerinin olmasını arzu etmiyoruz. Tabii Türkiye açısından da iki noktada hassasiyetimiz var. Birincisi Türkiye'ye dönük olarak herhangi bir şekilde bir güvenlik tehdidi oluşturulmasın. Bugün Tel Rıfat ve Münbiç meselesi de böyleydi. Tel Rıfat temizlendi, Münbiç'i takip ediyoruz. İkincisi de 30 kilometre derinliğimizde bunu görmek herhangi bir şekilde istemiyoruz. Şu anda en büyük hassasiyetle takip ettiğimiz konulardan bir tanesi de ülkemize dönük olarak yeni bir göç dalgası oluşmamasıdır. Bununla ilgili gayret içerisindeyiz dolayısıyla Sayın Cumhurbaşkanı'mızın çağrısı bugün de tabii ki geçerli."
"Yayılmacı anlayış ithamları siyasi idraksizliktir"
Çelik, "Cumhurbaşkanı'mız Astana süreci formatında Dışişleri Bakanlığının ve İstihbarat Başkanlığının bir araya gelip bu süreci değerlendirmesiyle ilgili bir irade ortaya koydular. Bu gerçekleşecek, tabii bunun gerçekleşmesi oturulup bir masanın etrafında herkesin olayı nasıl gördüğünü anlatması bakımından son derece önemlidir." dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Esed'le görüşerek kapsayıcı bir çözüm süreci başlatılması yönündeki iradesini defalarca dile getirdiğini hatırlatan Çelik, "Türkiye'nin bu meselede tahrik edici veya çatışma artırıcı bir tutumu yoktur." diye konuştu.
Türkiye'ye yönelik yayılmacı anlayış ithamlarının haksızlık olduğunu ve bu tür iddiaların başka ülkelerin propaganda organları tarafından ortaya atıldığını belirten Çelik, bunların Türkiye'deki bazı siyasi partilerce dile getirilmesini de "siyasi idraksizlik" olarak nitelendirdi.