Bugün dünyanın en büyük krizi Adalet krizidir. Adalet yoksa barış da yok. Adalet ve barış yoksa hiçbir özgürlük güvende değil demektir. Adalet yok fakat barış var diyorlarsa o gerçek bir barış değil, barış maskeli bir teslimiyettir.
Adalet mülkün temelidir. Bu gün Gazze’de yaşananlar bir adalet ve adil şahitlik sorunudur. Bu sorun bu gün sadece Gazze’de yaşanmıyor. Adı İslam olan birçok İslam ülkesinde de zulüm vardır. Adalet olmayan yerde zulüm var demektir. Bu gün tüm dünya zalimlerin elinde adeta oyuncak olmuştur.
Gazze’yi, Kudüs’ü, Mescid-i Aksa’yı, zulüm olan her ülkeyi, her yeri hep aklımızda tutacağız. Çünkü zulüm tek bir millettir. Bize düşen görev ise, ırk ve din, ideoloji olarak hangi aidiyete sahip olursa olsun, haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana zalime karşı olacağız.
Geçen gün, Kemal Güller isimli bir arkadaşımız, adaletle ilgili sosyal mediadan bir mesaj gönderdi. O mesajı sizinle paylaşmak istedim. Hep söylüyorum, yine söyleyeceğim: Allah cahil ve zalimlere yardım etmez. Onların işlerini sarp dağlara sardırır, onlar kaçtıklarını zannettikleri şeye doğru koşarlar ve varacakları yer cehennemdir. Zulm ile abad olunmaz. Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste denmiştir.
Rüşvet, torpil, ihaleye fesat karıştırma, hepsi zulümdür. En geniş anlamda zulüm, adaletin yokluğudur. Adalet olmayan heryerde zulüm vardır. Adaletin ne halde olduğunu bilmeyen kalmadı sanıyorum. Bunca iddia soruşturulmazken, şimdi şikayet edilenler değil, şikayet edenler sanık yapılıyor. Bu zulmün katmerlendiğinin bir tezahürüdür.
Sözünü ettiğim arkadaş Teftazani‘nin “el Mutavvel” kitabından bir aktarma yapıyor. “el Mutavvel” Sekkâkî’nin “Miftâḥu’l-ʿulûm”unun “belâgat”la ilgili bölümü için “Hatîb el-Kazvînî”nin kaleme aldığı “Telḫîṣü’l-Miftâḥ” üzerine Teftâzânî (ö. 792 / 1390) tarafından yazılan şerh’ verilen ad. Orada genel olarak deniyor ki, “Peygamber efendimiz Hz. Muhammed (SAV) ; Mekke’den, halkı kâfir olduğu İçin değil; bilakis ZALİM olduğu için hicret etti. (Zira, ayrıldıkları şehir halkı nasıl ise gittikleri şehir halkı da aynı şekilde, Musevi, İsevi ve putperest, pagan Müşriklerden oluşuyordu) Müslümanlar da Habeşistan’a halkı imanlı olduğu için değil, adil oldukları için hicret ettiler. Muhacirleri himaye eden ve Hz. Peygamber'in davetini kabul edip Müslüman olan Habeşistan kralı Necaşi de buna bir örnektir. Mü’minler asırlar boyu bir Mecusi olan Nuşirevan’ı adaletiyle övdüler. “Nuşirevan-ı adil” diye andılar. Ama bir Müslüman olmasına karşılık “Haccac” diye tanınan , Emeviler döneminde Taif’te valilik yapan “Haccâc bin Yûsuf es-Sekafî”(661-714)nin zulmüne arka çıkmadılar, onu “Hacca-ı zalim” diye andılar.”
Anadolu’nun fethi Malazgirt’ten başlamadı. İslamlaşması ise çok daha önceden Diyarbekir’den başladı. Birçok kişi şu ayrıntının da farkında değil. Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere’den sonra birçok sahibinin mezarı Diyarbekir’dedir. Bu sahabelerin bir kısmı da, Kerbela’dan canını kurtaran sahabelerden oluşur. O sahabeler ısırıcı meliklerin zalimce davranışlarından dolayı kurtulmak için sığındıkları İsevi beldelerindeki ruhanilerle tanış olduktan sonra Onların İslam’a girmeleri ile buradan yukarı doğru bir yayılma oldu.
Maden bu günlerde bir yandan da........