8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ

DOST-YAR GENEL BAŞKANI ALİ YÜKSEL’İN

8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ HAKKINDAKİ BASIN AÇIKLAMASI

Takvim yaprakları 8 Mart tarihini “ Dünya Kadınlar Günü” olarak yazmaktadır. Bir defa “ Kadınlar Günü”demekle göz bebeğimiz, Allah’ın bize emaneti olan hanımlara “ Kadınlar” demek kaba bir tabirdir. Olsa olsa  “ Dünya Hanımlar Günü”   demek daha çok yaraşır.

8 Mart tarihinin “Dünya Hanımlar Günü “ olarak belirlenmesinde Amerika’nın New York kentindeki Cotton tekstil fabrikasında çalışan işçi kadınların, 1800’lü yılların ortalarından beri daha iyi çalışma koşulları ve daha iyi yaşama hakkı için verdikleri mücadeleden kaynaklanmaktadır.

8 Mart 1908 günü, Cotton fabrikasında çalışan kadınlar haklarını alabilmek için son çare olarak greve giderler. Ancak patronlar bu greve zalim bir şekilde müdahale ederler. Greve giden kadınlar fabrika binasına kilitlenirler. Patronlar bu yolla grevin başka fabrikalara sıçramasını engellemek isterler. Ancak beklenmedik bir şey olur ve fabrika yanmaya başlar. Ne yazık ki yangından fabrikada bulunan kadın işçilerden çok azı kaçarak kurtulmayı başarır. Yanan fabrikadan kaçmayı ve fabrikanın çevresine kurulmuş olan barikatları aşmayı başaramayan 129 kadın işçi yanarak ölür.

Tarihin 8 Mart olarak saptanışı 1921’de Moskova’da gerçekleştirilen 3. Uluslararası Kadınlar Konferansı tarafından olmuştur.

İki dünya savaşı yılları arasında bazı ülkelerde kutlanması yasaklanan Kadınlar Günü, 1960’lı yılların sonunda Amerika Birleşik Devletleri’nde de kutlanılmaya başlamasıyla daha güçlü bir şekilde gündeme geldi. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 1977 yılında 8 Mart’ın Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanmasını kabul etti.  Bu günün anısına 8 Mart tarihi ulusal düzeyde      “ Dünya Kadınlar Günü”  olarak kutlanmaktadır.

 

Bu hususta Peygamber Efendimiz Veda Haccı’nda: Kadınların haklarını gözetmemizi ve bu konuda Allah’tan korkmamızı tavsiye etmiştir. Efendimiz “ Ey İnsanlar;  Siz kadınları Allah’ın emâneti olarak aldınız. Onların nâmus ve ismetlerini Allah adına söz vererek helâl edindiniz. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin kadınlar üzerindeki haklarınız, âile nâmusu ve şerefinizi kimseye çiğnetmemeleridir. Eğer onlar sizden izinsiz râzı olmadığınız kimseleri âile yuvanıza alırlarsa, onları hafifçe dövüp korkutabilirsiniz. Kadınların sizin üzerinizdeki hakları ise, örfe göre her türlü (meşru ihtiyaçlarını), yiyecek ve giyeceklerini temin etmenizdir.” buyurarak Avrupalı’nın, Amerikalı’nın 1200 yıl sonra gündeme getirebildiği Hanım Hakları’nı daha yedinci yüzyılda yüzyirmi dört bin müslüman hacı namzedine karşı, sadece müslümanlara değil tüm insanlığa ilk olarak açıklamışlardır.

İslâm Dîni, kadın hakları üzerinde titizlikle durmuş ve kadını, hiçbir nizâm ve sistemin veremediği müstesnâ bir makâma sâhib kılmıştır. Nitekim Cenâb-ı Hakk Kur’ân-ı Kerîm’inde: “Erkeklerin kadınlar üzerinde hakları olduğu gibi, kadınların da erkekler üzerinde hakları vardır.” buyurmuştur.

Başka bir hadîs-i şerîflerinde de:

“Sizin en hayırlınız, ehline (eşine ve çocuklarına) en hayırlı olanınızdır. Ve ben de ehline karşı en hayırlı olanınızım.”  buyurur.

Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, erkeklere, kadınlara dâimâ iyi davranmalarını tavsiye ederek:

“Mü’minlerin îmân bakımından en olgunu ve en hayırlısı, hanımına karşı en hayırlı olanıdır.”  buyurmaktadır.

Başka bir hadîs-i şerîflerinde:

 

“Onlara yediğinizden yedirin, giydiğinizden giydirin, onları dövmeyin, onlara çirkin demeyin, fenâ söz söylemeyin!”  buyurmuşlardır.

 

Kadınlarla iyi geçinmek Kur’ân-ı Kerîm’in emridir:

“Kadınlarınızla iyi geçinin; eğer onlardan hoşlanmadı iseniz bile!.. Olabilir ki bir şey, sizin hoşunuza gitmez de, Allâh onda bir çok hayır takdîr etmiş bulunur.”

 

İslâm Dîni, kadına en büyük değeri vermiş ve onun namuslu, temiz, vakarlı, haysiyetli ve şerefli bir tarzda yaşamasını sağlamıştır. İslâm nazarında kadın, şefkat, merhamet, hürmet duyulması ve nezâket gösterilmesi gereken asîl ve nezîh bir varlıktır. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, kadınların nârin, nâzik ve kibâr olduklarına işâretle, onların hiç kırılmaması ve incitilmemesi gerektiğini tavsiye etmişlerdir. Bir hadîs-i şerîflerinde:

 

“… Kadınlar hakkında hayırlı olup nezâketle muâmele etmenize dâir vasiyyetime itâat ediniz! Çünkü onlar eğe kemiğinden yaratılmıştır. Eğe kemiğinin en eğri tarafı üst kısmı (ortası) dır. Eğer sen onu doğrultmaya uğraşırsan, kırarsın; kendi hâline bırakırsan, daima eğri kalır. O halde kadınlar hakkında hayır öğüdüme dikkat ediniz!” buyurur.

 

İslâm Dîni’nde kadın, âilede temel eğitimi veren ilk öğretmen ve mükemmel bir eğitimcidir. Çocuğun terbiyesi, yetişmesi, her yönden gelişmesi, daha küçük yaşta iken güzel alışkanlıklar kazanması ve faydalı bilgilerle donatılması husûsunda annenin rolü çok büyüktür. Baba, evin nafakasının temini için ömrünün çoğunu âilesinden dışarıda geçirmekte, çocuğu ile yeteri kadar meşgul olamamaktadır. Bu durumda, çocuğu asıl yetiştiren ve terbiye eden anne olmaktadır. Nitekim peygamberler, mürşid-i kâmiller, velîler, sultanlar ve daha nice büyük insanlar, hep mümtaz annelerin kucaklarında yetişmişlerdir.

 

Ahlâk kitaplarımızda; çarşıdan alınan değişik yeni bir şeyi, çocuklara bölüştürürken önce kızlardan başlanarak ikrâm edilmesi tavsiye edilmiş, kız çocukları daha hassas ve nâziktirler, diye düşünülmüştür.

 

Kız çocuklarının bakımı ve terbiyesi için her türlü fedâkârlıkta bulunan anne ve babaların, büyük fazîlet ve ecir sâhibi olacaklarını Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, şu hadîs-i şerîfleriyle beyân buyurmuşlardır:

 

“Kim, (iki veya üç) kız çocuğunu erginlik çağına erişinceye kadar besleyip büyütürse, kıyâmet gününde -iki parmağını birleştirerek- onunla şöylece beraber oluruz.”

 

Bu da, yüce dînimizin kadına verdiği üstün değeri gösterir.

Kadınlar; doğuran, besleyen, büyüten, bizlere hayat veren, “ Cennet’i kazanmak için ayaklarının altı öpülesi annelerimiz”  göz bebeklerimiz. Onlar bize Allah’ın emanetidir. Emanete hiyanetlik etmek münafıklık alametlerinden biridir.