2007 yılında kamuda çalışanların toplam sayısı 2,9 milyon iken, bu rakam 2015’te 3,4 milyona, Eylül 2023’te ise 5,1 milyona yükselmiş.
Oransal olarak bakıldığında elimizde şöyle bir rakam var:
2017 yılında kamuda çalışanların toplam çalışanlara oranı %10,8 iken, bu rakam Eylül 2023 itibarıyla %13,1’e yükselmiş.
Bardağın dolu tarafından bakacak olursanız OECD ortalaması olan %18’in epey altında bir oran bu.
Yani kamuda çalışan sayısı bakımından çok da ‘obez’ bir yerde sayılmayız.
Ancak, Türkiye gibi, kalkınma ve refah anlamında ekonomisinin sıklet merkezini özel sektör başarısı üzerine oturtmak zorun olan, alın teri, akıl teri ile büyümek durumunda olan bir ülke için istihdamda kamu ağırlığının daha gerilere çekilmesi net bir ihtiyaç.
Örneğin şu an %13,1 olan oranı yeniden %10 seviyelerine çekebilirsek, bu iyi bir başarı anlamına gelecektir.
Bu şekilde bir giriş yapmamın sebebi şu:
Kamuda tasarruf deyince akla gelen en ‘popüler’ başlıklar arasında olmasa da, esaslı bir tasarruf için en önemli adımın kamu personel sayısı ile alakalı olduğu bir gerçek.
Dün Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ile birlikte kamuda tasarruf paketinin detaylarını açıklayan Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, “3 yıl boyunca emekli olan kadar yeni personel istihdam edeceğiz. Destek personeli sayısını, zaman içinde belirli bir program dahilinde azaltmayı hedefliyoruz” dedi.
Şimdiye kadar sadece kamuda personel alımına dönük tasarruftan söz ettik ama bu aslında Mehmet Şimşek’in de işaret ettiği gibi 3 temel eksen ve 8 öncelikli alandan oluşuyor:
Taşıt konusunda 3 yıl boyunca yeni taşıt alınmaması ve kiralanmaması önemli bir karar örneğin. (Ambülans, savunma ve güvenlik alanlarındaki zorunlu ihtiyaçlar hariç)
Aynı yaklaşımın kiralık binalara dönük olarak da hayata geçirileceği anlaşılıyor.
Şu ifadeleri yine Mehmet Şimşek’ten alıntılıyorum:
“Yeni binaların kiralanmasına izin vermeyeceğiz, mevcut kiralamaları da peyderpey sonlandıracağız. Doğal afet ve güvenlikle ilgili olanlar hariç, yeni lojman ve sosyal tesis alımını, yapımını ve kiralanmasını süresiz kaldırıyoruz. Savunma ve güvenlik hariç, mevcut sosyal tesisleri ekonomiye kazandıracağız”
EN ÖNEMLİSİ TOPLUMA, “DEVLET DE TASARRUF EDİYOR” MESAJINI VEREBİLMEK
Mehmet Şimşek’in dünkü toplantıda yaptığı önemli bir açıklama daha var.
Şöyle:
“Son 20 yılda bütçe açığının milli gelire oranı yüzde 2,4’tür. Bu rakam Maastricht kriteri olan yüzde 3’ün oldukça altındadır. Dolayısıyla 20 yıllık performansa baktığınızda mali disiplinin, kamuda verimliliğin, tasarrufun AK Parti hükümetlerinin önemli bir özelliği olduğu ortaya çıkacaktır.”
Bu sözler, kamuda israf meselesi ile alakalı öteden bir farkındalık olduğuna işaret ediyor.
Yani yukarıda personel rakamlarını/oranlarını zikrederken de ifade ettiğim gibi ipin ucunu kaçırmama anlamında bir duyarlılığın olmadığı söylenemez.
Ama özellikle içinden geçtiğimiz dönemde olduğu gibi halkın önemli bir kısmının satın alım gücünün azaldığı bir ortamda kamuda tasarruf meselesinin elde edilecek tasarruf miktarı kadar, belki ondan da fazla ‘mesaj etkisi’ büyük önem taşıyor.
Kemer sıkma ihtiyacı ortaya çıkmışsa, bunu devletin önce kendisinden başlayarak hayata geçirmesi, topluma karşı iyi bir mesaj anlamına gelir.
DEPREM BÖLGESİ İÇİN KISITLAMA YOK
Geçen hafta Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki ile, Hatay’da bir gün geçirdim.
Otobüs içinde dolaştığımız Antakya’nın hemen her bölgesinde, büyük bir hareketlilik vardı.
Yıkılan evlerin yerine yenilerinin yapılması anlamında.
Her yerde bir şantiye ile karşılaştık.
Özhaseki, geçen yılın Kasım ayında Kanal 7’de yaptığımız bir yayında deprem yaralarının sarılması anlamında kendilerine karşı bir kısıt olmadığından söz etmiş. Mehmet Şimşek’de daha sonra bunu teyit etmişti.
Deprem bölgesi için 2023’te 800 milyar liraya yakın, bu yıl da 1 trilyon liranın üstünde bütçeden ödenek ayrıldı.
Bu konu şu bakımdan önemli.
Tasarruf tedbirlerinden deprem bölgesinin muaf tutulması, hem hükümetin o bölgeye dönük yakın alakasını ortaya koyuyor, hem de tasarruf arayışlarının önemli bir gerekçesini teşkil ediyor.
Kamuda tasarruf kararlarının toplumda pozitif bir şekilde algılanacağı çok açık.
Tabi sadece kararlar alınması değil, alınan kararların kararlılıkla uygulanması ve gerektiğinde müeyyidelerin hayata geçirileceğinin açıklanması da önemli.
AK Parti ve hükümet açısından bu adımın şöyle bir anlamı da var:
31 Mart’ta verilen en önemli mesaj, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın da seçimin hemen sonrasında dile getirdiği gibi, ‘doğruları artırma, yanlışları azaltma” mesajıydı.
Bu, seçimden bu yana doğruları artırma anlamında şimdiye kadar verilen en güçlü mesaj oldu.
Çok net.