3 Mart 1924 tarihinde kabul edilen “Tevhid-i Tedrisat Kanunu” ile müfredatında İslami ilimlere ağırlık veren medreseler ortadan kaldırılarak, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisindeki tüm okullar Milli Eğitim Bakanlığına bağlandı.

Güya böylece, “laik karma okullarda” daha demokrat(!), sorgulayıcı(!), aydınlanmacı(!) ve ezbere dayanmayan bir eğitim sistemine geçilmiş oldu.

İşin ilginç yanı ise…

“Modern Cumhuriyet”in bir yansıması olan söz konusu devrimde imzası olan Atatürk bile kendi çıkardığı kanundan 2 yıl sonra, manevi kızları Rukiye, Nebile ve Afet hanımları…

“Çağdaş birer hanımefendi” olarak yetişmelerini sağlamak amacıyla, “Filles de la Charite” (Merhametin Kızları) rahibeleri tarafından kurulan ve sadece Türkiye’de yaşayan gayr-ı Müslimlerin kızlarına eğitim vermeyi amaçlayan Notre Dame de Sion Fransız Kız Lisesi’ne yazdırdı.

İslam’ın özünün öğretildiği medreselerin kapatıldığı o günlerde…

MEB’in müfredatını yürütürken aynı zamanda bir vakfa dâhil olduklarından dolayı yabancı öğretmen çalıştırmak zorunda olan ve genellikleri bu kişilerin “papaz” ya da “rahibe” olmasına özen gösteren tek dini referanslı okul da Notre Dame de Sion Fransız Kız Lisesi değildi.

Bir kilise okulu olan Sn. Benoit…

Papazların ders verdiği Sn. Joseph…

Bülent Ecevit’in okuduğu Robert Koleji…

Bu topraklardaki ilk misyonerlerden Saint Paul adına kurulan ve şarkı yerine Türk öğrencilere İncil’den ilahiler okutan Tarsus Amerikan Koleji…

Bunların yanı sıra…

Çeşitli isimlerle yurdun dört bir yanına dağılan ve kilise müfredatını esas alan Amerikan, Alman, İtalyan ve Fransız Liseleri, “İncil”den damıtılan bilgilerle Türk çocuklarına eğitim veriyordu.

Attila İlhan’ın da dediği gibi,

“Kültür emperyalizminin canlı organları olan bu okullar; harıl harıl özyurduna ve halkına yabancılaşmış, ecnebiye hayran, onunla işbirliğine teşne aydınlar üretiyordu."

“Benim için dünyaya inmiş son kitap Nutuk’tur” diyen Gülriz Sururi’den tutun da “Kamusal alanda Allah olmaz” deme cüretinde bulunan ve her gün köşesinden Müslümanlara saydıran Mine G.Kırıkkanat’a kadar…

Laikliğin teminatı olarak gösterilen çok sayıda seküler yobaz...

Sözde din ile devlet işlerinin ayrı olduğu Türkiye Cumhuriyeti’nde; Dominikan, Fransisken ve Cizvit papazlarının rahle-i tedrisatından geçti.

“Laiklikten” asla taviz vermeyen CHP yöneticileri de ülkemizde Ortodoks ve Katolik şeriatına göre eğitim veren bu okullardan hiç rahatsız olmadılar.

Çünkü bu okullardan mezun olanların neredeyse tamamı, sanki aynı torna makinesinden çıkmış gibi finalde ya CHP safında, ya da parti kadrolarında yer aldılar…

Millî Eğitim Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın ortaklaşa imzaladığı “Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum” (ÇEDES) projesi kapsamında okullarda yürütülen etkinliklere diyanet görevlilerinin katılmasını dahi sindiremeyerek…

“Okullar tarikatlara teslim”, “Liseler mücahit yetiştirecek” diye ortalığı ayağa kaldıranlar…

Bir asrı aşkın süredir papazlarca ve rahibelerce yönetilen bu okullara tek kelime etmediler.

Hatta çocuklarını bu okullara göndermeyi “laikliğe aykırı bulmak” şöyle dursun, çağdaşlığın bir gereği saydılar.

Meteoroloji Marmara ve Ege'yi işaret etti! Tek tek uyardı Meteoroloji Marmara ve Ege'yi işaret etti! Tek tek uyardı

Üstelik bu okullara gidebilmek için astronomik miktarda bedeller ödemeyi de göze aldılar.

Mesela!

Hıristiyanlığı yaymak için milattan sonra 46-48 yılları arasında Anadolu'ya gelen ilk misyoner olan Saint Paul adına 1888 senesinde, papazlar tarafından kurulan Tarsus Amerikan Koleji’nin bu seneki kayıt ücretinin 736 bin TL olduğu söyleniyor.

İstanbul’daki benzer papaz okullarının fiyatını siz tahmin edin…

Evet…

Hıristiyan mekteplerinde, papazlar eşliğinde, Türk çocuklarına okutulan kilise ilâhilerinden rahatsız olmayan malum kesim…

Nedense bu milletin evlatlarına kendi dini değerlerinin öğretilmesine bir türlü tahammül edemiyor.

Seçim döneminde sözde dine saygılıymış davrananlar, sandık kapanır kapanmaz bildiğini okumaya devam ediyor.

İşte bu bağnaz zihniyetin siyasal yansıması olan CHP de maalesef mukaddesat karşıtlığının bayraktarlığını yapıyor.

Yıllardır ülkemizde faaliyet gösteren Katolik ve Ortodoks mezheplere ait okullara ses çıkarmayan, hatta bu okullara çocuklarını gönderebilmek için birbiriyle yarışan CHP’lileri temsilen konuşan CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Deniz Yücel, önceki gün bir kez daha partisinin gerçek yüzünü ifşa etti.

CHP’li Yücel, MYK toplantısı sürerken yaptığı basın açıklamasında, Cumhuriyet döneminin en başarılı Milli Eğitim Bakanlarından olan ve hazırladığı “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” ile müfredata milli dokunuşlar yapan Yusuf Tekin'e yönelik skandal sözler kullandı.

Tekin'in görevi bırakmasını ima ederek “Affını isteme furyasına en kısa zamanda senin de katılmanı temenni ediyor, darısı başına diyoruz” ifadelerini kullanan CHP’li Yücel…

Diniyle barışık, kültürel değerlerine bağlı ve şuurlu nesiller yetiştirmeyi amaçlayan “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli”ni bahane ederek Bakan Tekin’e yönelik şu ifadeleri kullandı: “CHP'nin gözü bu tarikat sevdalısı kişinin üstündedir. Türk Milli Eğitim sistemimizin kodlarıyla oynamanıza, Cumhuriyetimizin ve geleceğimizin teminatı olan evlatlarımızın aydınlığını, karanlığa çevirmenize izin vermeyeceğiz.”

Gördüğünüz gibi…

Sadece bu sözler bile CHP’nin gerçekte nasıl bir ikiyüzlü tutum sergilediğini, aslında dinlere düşman olmadığını sadece İslam’la kavgalı olduğunu özetlemeye yetiyor.

Tabii…

Hedef tahtasına oturttukları Yusuf Tekin’in ne denli başarılı işlere imza attığını da lisan-ı hal ile itiraf ediyor.

Kaynak: haber7